15 Ağustos 1994 Pazartesi

kırküçbinikiyüz






by UK


Birinci Aybaşı Hatırası !

Kırküçbinikiyüz dakika diye adlandırılan zaman birimi içinde
neler neler yaşanır dünyada.
Her dakikada bir çocuk dünyaya geldiğine göre kırküçbinikiyüz çocuk dünyaya ınga demiştir.
Herhalde bende elli çocukta bir seni seviyorum demişimdir.
Uzun zamandır içlerde bir yerde hissedilen ve de bastırılmaya çalışılan duyguların sevgiyle fırlatılışıdır kırküçbinikiyüz dakika öncesi.
Turksat gibi herhangi bir sorun olması söz konusu değildir,
bu duygu fırlatılışında gerçek-hayal çizgisinin birleşmesidir olsa olsa.
Gerçekler ve hayallerimizin yanına mantık ve duygularımızı
bire bir koyarak elde ettiğimiz karışımdan belki börek yapamayız
ama çok güzel bir aşk yaratabiliriz.

Bindörtyüzkırk dakikalar birbirini kovalar iken aşıklarda evin içinde birbirlerini kovalıyordu ve yakalanın vay haline oluyordu.
Evet başımın belası kırküçbinikiyüz dakikadır başımın belası
olmaya devam etmektesin.
Güneşsiz bir gün müydü yada tir tir titretmeyen
ılık bir gün müydü bilemiyorum
ama çıkıverdin günlerin birinde bu düzenler yuvarlağında karşıma
ve tabi ki bilmiyordum başımın belası olacağını o alacakaranlıkta.
Ama biliyorum ki o gün gözlerinin içine dikkatlice baksaydım
bu günlere geleceğimizi düşünebilirdim.
Önce görüntünü sevdim.
Ne düşündüğü belli olmayan çok muzur ama o kadar dingin,
her şeyi bilen ama küçük bir tümsekte tökezleyen,
hayallerini seven ama gerçekleriyle yaşayan o babası suratlı kızı
önce insan olarak çok sevdim.
İşte dedim benim gibi her geçen gün daha çok zorlanacak yaşamak için, anlamları bir bir yitiren derken aniden yakalayan,
tümünü birden birisine veren ama ayrılırken bir kısmını
orada bırakarak ayrılan bir insan daha.
Sev dedim bu güzel insanı kendi kendime.
Hak ettiği değerleri ver ona ve bunları ona hissettir.
Bu düzenler yuvarlağında birisi tarafından anlaşıldığını bilmek,
ister dost ister sevgili isterse herhangi biri olsun çok önemlidir.
Bu anlayış güç olur insana en zayıf anlarında.
O insanı düşünürsün ve yoluna devam edersin.
İstedim ki o anlarında beni düşünsün güç olayım ona.
Daha sonraları bu isteğimi dizginleyemedim ve o anlarında beni arayabilsin dedim ve de ben onu arayabileyim.
Daha da sonra bana yazabilsin dedim ben de ona yazabileyim ve böylece farkında olmadan yada olarak kırküçbinikiyüz dakikaya doğru ilerlendi.
Sevdim seni yunus suratlı kız.
Düşüncelerini, özenle koruduğun beynini sevdim.
Hayata baktığın o çiçeklerle bezenmiş pencereni sevdim.
Duygularının kirlenmemesi için sakladığın kalbini sevdim.
Duyguların gibi sana özgü olan güzel benli sağ bacağını sevdim,
hiçbir satır atlamadan tümünü sevdim senin ve bütünümü sevgiyle paketleyip sana vermek için geldim bu denizsiz şehire.
Mükemmel bir ilişkiyi tam anlamıyla yakalamanın imkansızlığını bilerek
ve de ayın bile her zaman dolunay olmadığını düşünerek,
önümüze çıkan tümsekleri sevgimizle düzleyerek
yolumuza devam edeceğiz.
Yorulacağız, ağlayacağız,
farkında olmadan kendimiz gibi davranmadığımız anlar olacak
ve bunların hepsini sevgimizle çözerek sevgimizle elele
yolumuza devam edeceğiz.
Kimi gün yanında olmayacağım ama varlığımı her noktanda hissedeceksin
tıpkı benim hissettiğim gibi,
bensiz ya da sensiz geçen gecelerde belki dolunay olmayacak
ama bakmasını bildikten sonra hilalde çok güzeldir yarım ayda.
O nedenle yokluklarımızda da hayata bakmasını bileceğiz
ve her geçen gün kendimizle birlikte sevgimizi de güçlendireceğiz.
Her ay bu kadar yazı yazarsam ve her ay yaşadıklarımız bir ay daha fazla olacağından bütün bindörtyüzkırk dakikalarımı yazı yazarak geçirmek zorunda kalacağım ve kısaca, ortaca ve uzunca seni seviyorum.
Evet ve de yine seni seviyorum.

1994