21 Mayıs 1995 Pazar

göbek adım kamil...









by OM


Benimle aynı zamanlarda, seçilmemiş bir dünyaya ınga diyen Kadıköy lü zamandaşlarımın göbek adı Kamil…
Yıllarca peşlerinden koştuğumuz Kadıköy Kız Lisesi çıkışında heyecanla beklediğimiz, servis şöförlerinden itina ile kaçtığımız, Bomonti de çay içtiğimiz kız arkadaşlarımızIn göbek adları Zeynep…
Bugünlerde arkadaşlarımın çocukları dünyaya ınga demeye başladı.
Onların göbek adları, amerikan, international…

Yıllardır trenleri omuzlarına alıp karşıya geçiren Söğütlüçeşme köprüsünün daracık kıvrımından süzülüp, tramvay müzesine gitme isteğimi arkada bırakıp, yuvarlak tenekesinin içindeki polis amcanın beyaz eldivenlerini takip ederek Bahariye ye doğru ilerledik…

ıtır da kır pidesi yiyelim…
yaa, hava önceleri ellerimi üşüttü, ellerim hissettiği soğuğu içeriye bildirdi, bir de bu havada çin kesimi giymişim, onlarda soğuğu ayaklarımla tanıştırdı, hadi saray a girip çorba içelim. Sonra bomonti ye gideriz, nasılsa pasolarımıza gore onsekiziz…

tamam öyle yapalım, hem ping pong oynarız ama ben duvar tarafında dururum sen masalara doğru koşup kaçan beyaz topu alırsın…

o köprüden körüklü otobüsler geçemiyor diye biz eve Leyland larlamı gideceğiz…
nasılsa yıkarlar yakında, sen de binersin körüklü otobüse boyun uzar…

bu kazandan eve alıp mahalleye çorba dağıtalım…
hadi bitir çorbanı, bomonti bizi bekliyor…
kızıltoprak taki tekne evinde yaşayan amca geldi aklıma, donuyordur şimdi…
o kendini yakalamış, dilediği gibi yaşıyor, soğuklada oturup konuşmuştur, ona uğramıyordur…

sevgilimden başka bir kızla sevişebileceğimi zannetmiyorum…
sanki onunla seviştinde, daha saklambaçta kurt olup onu kurtarma aşamasındasın…
koru da bulduğum gizli yeri kimseye söylemezsen ben daha çok kurt olup sevgilimi kurtarırım…
biliyormusun, yıllar sonra Çelik Gülersoy orayı nakış gibi işleyerek café olarak hayata ekleyecek…
amma attın yaa, Çelik Gülersoy un işi yokta feneryolu koru yıkıntılarından yaşanacak, paylaşılacak bir güzellik yaratacak…
1990 yılına geldiğinde görürüsün…
kan kardeşim olduğuna gore diğer boyutları dolaşmaya çıkıncaya kadar beraberiz, 90 yılında gider bakarız…

şimdi yaz olsaydı, köhne ye gidip, güneşle yaprakların bize sunduğu ışık oyunlarına dalıp hayaller kurardık…
tabi tabi, sen kesip şort yaptığın kotunu giyerdin, ışık oyunları topları geldi diye herkes mutlu olurdu…
iyi ki birkaç kişi dönüp baktı…
eee bende öyle güzel bacaklar görsem gözümü alamazdım…
sen gül bakalım, gün gelecek erkekler şortlarıyla işe gidecek…
evet, hatta bekaretin önemi kalmayacak istediğimiz kadınla sevişeceğiz…
sevişeceğiz deme bana, senin dolduruşunla geneleve gidişlerimiz aklıma geliyor…
elma yanaklarla odadan çıkarken iyiydi…
ne yapayım, millet kaç kere milli oldun diye sorup duruyor, amatör kümede oynuyorum mu diyeyim…
milli oldum de gitsin o zaman…
yalan mı söyleyeceğim…
herkes sallıyor zaten, yok resital verdim dün gece, çıkarmadan beş abi diye…
başkalarına ispat etmek adına yaptıklarıma kıl oluyorum…
yapma o zaman…
yapmayayımda tek başımamı kalayım…
ben varım…
biliyorum, iyi ki varsın, düşündüklerimi paylaşamasam delirirdim herhalde…

sen yüzmeyi nerede öğrendin…
köhne nin önündeki iskelenin sol yanında, eniştemlerle kayık kiralamıştık, birden beni suya attılar, bir iki çırpındık işte ama yüzmek gibi yüzmeyi askeri kampta öğrendim…
nasıl giriyorsun oraya…
arkadaşımın kardeşinin kartıyla giriyorum, gerçi altı yaşında ama doğum tarihine bakmıyorlar, attım kendime denize, sala doğru yüzmeye başladım, ben yaklaştıkça sal gülerek benden kaçıyordu, neyse ki sonunda yakaladım…
geçenlerde bir kızın annesi bunlar kaçak girmişler diye bizi şikayet etti ama yine kartın başkasına ait olduğunu anlamadılar…
ben de fenerbahçe plajına gidiyorum ama en son gittiğimde mayomu unutmuşum, neyse ki girişin sağındaki abiden mayo kiraladım…
beraberde gitmiştik seninle, kabin bile kiralamıştık…
denizle içiçe bir şehirde yaşamak çok keyifli…
fenerbahçe deki büfelerden ikincisine dün gece bir araba girdi, çalışanlar geceleri o büfelerin üstünde yatıyorlarmış ve yataklar filan arabanın üzerine düştü…
bende bunlar neden bu kadar yüksek diye düşünürdüm, insan her gün birşey öğreniyor…

bu satırları hep diyalog şeklindemi yazacaksın…
bilmiyorum ki, biraz önce başladım, ziyaret ettiği gibi yazıyorum, belki de bunlar yırtılan sayfalar olur…
yaz bitir işte, hem komşular sorduğunda annen de kitabı gösterir. Benim oğlum yazar der…
günlerde bile beni konuşuyorlarmış, yok hala askere gitmedi, kaç sene oldu üniversiteyi bitirmedi, bu çocuk evlenmez bile diye, anlayacağın mahallenin heyecanıyım ben, topluma uygun birşey yaparsam konuşacak konuları kalmaz…
evdekiler üzülüyordur…
onlar bana öğrettiler anaokulundan itibaren kendi kararlarımı almayı,
onlar sayesinde kendim olmayı öğrendim ama anaokulundayken güvendikleri çocuklarına şimdi kuşkulu bakıyorlar, onları seviyorum, kendimle mutlu olduğumu anlatıyorum ama inandıramıyorum…
seninde çocuğun olduğunda anlarsın…
hep aynı hikaye, gerçi yıllar sonra arkadaşlarımın çocuğu olduğunda aynı şeyleri yaptıklarını göreceğim belki ve bu davranışların aynısını bize yaptıklarında üzüldüğümüzü, bizi anlamıyorlar diye düşündüğümüzü hatırlattığımda bana, içinden çıkılmaz bir duygu bu, sanki çocuğum olduktan sonra içime babam girdi diyeceklerdir…
çocuğun olduğunda sen de anlarsın belki…
olmaz…
nasılsa olur…
olmaz…

21.05.1995

1 Ocak 1995 Pazar

masal












by GG


Masal beş harfli bir kelimedir. Dört bacaklı olan masa kelimesine beşinci bacak eklendiğinde görüntü olarak beş bacaklı masa olarak görünmektedir ama okunurken masal olarak okunmaktadır.
Ben da sana iki kişilik gerçek bir masal anlatacağım. Gerçek bir masalın olup olmayacağına yetkili biliciler elbette aralarında toplanarak bir karar verirler. Bir yılbaşı masalı gibi görünse de aslında iki uzun hayatın masalıdır. Sen ve ben diye başlar iki uzun hayat masalı ve devam eder mutluluklarla elele.
Dünyada kahkahaların olmadığı ve neşesiz geçmesi beklenen o günde katılmıştın aramıza, kahkahalarla açmıştın gözlerini otuz nisanda.
Ben de koşturup duruyordum evin içinde üç yaşın bana verdiği enerjiyle. Doğduğun anda bir şeyler hissedip hissetmediğimi hatırlamıyorum.
Çünkü o zamanlarda tek kişilik bir yaşam tarzını tercih ettiğim için ve sende tek eşli hayatı düşlediğin için bindokuzyüzaltmışsekiz yılında dünyaya gelmeni hissetmedim herhalde.
Tanıştık bir akşamın üstünde birbirimizin farkına varmadan, geleceği bilme yeteneğimiz olmadığından varamadık farkımıza ve yıllarca yorduk kendimizi. Sevgi aradık durduk, belki başka şekillerde belki değil.
Yorduk, yorulduk,yollar aldık bilerek ve bilmeyerek. Birbirimize hazırladık kendilerimizi ve aylardan yaz ayı olarak bilinen bir temmuz ortasında hazır hissettik kendimizi ya da bastıramadık sevgimizi ve sarıldık birbirimize sımsıkı, sardık sevgimizle günlerimizi.
Efes’ in önünde dedik önce ve karıştırdık Efesleri birbirine, soda ve kahve söyledik biranın yanında, ağaçların gölgesinde adaçayı, en üst kattaki balkonda oturma, alacakaranlık arka sokaklar, seyri dolunay, birkaç saniye için bir sonraki sokaktan dönmeler, bütünlük, vurgundan korkmadan derinlik, yıkanan çarşaflar, kapıda karşılama ve kayboluş, deniz kıyısında buse, tahta masa üstünde mücver, bodrum ve ilk ayrılık, badana, yine mücver ve mısırlı pilav, mor şort, açamayan çiçek, ertaç apartmanı, kordon, Ankara’ da aşk, kayı apartmanı derken ilk yılbaşımız.
Yılbaşı hüzün ve sevincin karışımıdır. Bir bitiş ve başlangıçtır.
Karışık bir şeydir yılbaşı dedikleri, belki yılsonu diye kutlanabilir.
Evet sevgilim bir ilkimiz daha birlikte yaşayacağımız. Hiçbir şey değiştirmeyecek aslında, ne sevgimiz azalacak ne de bitecek yıl gibi ama yılbaşında sevdiğimle birlikteyim dedirtecek. Bence fazla önemi yok yılbaşının, seni sevdiğim günlerden bir tanesi daha ama her olayı birlikte yaşamak düşüncesi çok güzel. O nedenle seviyorum yılbaşını.
Sevdiğimin yanında bir yılı bitiriyorum ve sevdiğimin yanında bir yıla yeni hayallerle başlıyorum. Bir hediye tabi ki alamıyorum, şimdilik tek hediyem sevgim, belki paketleyip sana sunabilirim canım sevgilim. Kırmızı bağcıklarımdan fiyonk yaparım kendime belki.
Hiçbir şeyin seni üzmesine izin verme, ne kadar mükemmel bir insan olduğunun farkına var, o güvenle sarıl yaşama ve bil ki yanında her zaman seni sevecek biri var. Kimi zamanlar o birisi seni kırabilir ama bil ki seni her istemeyerek kırdığında kendisi paramparça oluyor. O nedenle öyle anlarda fazla kızma ona ve bil ki seni çok seviyor. Tut onu elinden ve birlikte kanat çırpın mutlu yeni yıllara doğru.
Evet canım, yeni yıla girirken seni belki kırmızı kamnoyete bindiremiyorum ama kırmızı kamyonetimiz olana kadar seni tüm sevgimle sırtımda taşıyacağımı söyleyebilirim.
Seni seviyorum.

1995