30 Aralık 1998 Çarşamba

lütuf












by GG


Yaz yağmuru düşüyordu kırçiçeklerinin yumuşak tenlerine ve tenlerinden toprağa ulaşıyordu damlacıklar, toprağın kokusunun dayanılmazlığı heyecanlandırıyordu yürekleri ve yaz yağmuru iki yüreğe dokundu,
bütün doğayı aşk kokuları heyecanlandırdı.
Sen ve ben canım sevdiğim, bir yaz yağmurunun heyecanlı ve hassas dokunuşuyla silkelendik, ayağa kalktık, sevda yollarında soluklandık ve bir yılın sonuna doğru yürek yüreğe yol aldık.
Biz doğalı bir yıl olmadı ama yılın sonu geldi. Ben derimki bir yıl daha bitiyor diye üzüleceğimize yıl başlıyor diye sevinmeliyiz.
Zaten biribirimizi seviyoruz.

Umulmadık bir anda umurlarım seninle doldu ve düştüm peşine. Kimi gün tümsekleri görmedim, tökezledim. Üstüm başım yara bere içinde kaldı.
Ama yüreğimi hep senin için özenle korudum. Seni sevdim.
Hem de çok sevdim. Hep de seveceğimi biliyorum.
Bunu bana kim bildiriyorsa…

İnanılmaz bir şekilde inanılır olmayı başarıyoruz. Kolay olmuyor biliyorum ama biz de kolay olmadık. Ne sen kolay kolay sen oldun ne de ben.
Belki yaşamın bizi özellikle yorduğunu düşündük. Ve yürek yüreğe bulduk biribirimizi. Bence bir lütuf bu. Bize, sana ve bana umulmadık bir lütuf.
Kim yaptıysa teşekkür ederim. Kısacık ikibin yılın sonuna bir kala sevdamız peşlerimizde fış fış kayıkçı yürekliliğle koşuyoruz inanılmazlığın inanırlığına doğru.

Sevdalı kadınım, bu söz başlar yüreğine doğru, dokunur yüreğine en sevecen haliyle, belirli bir süre soluklanır yüreğinde ve yola çıkar büyülü gözlerine doğru, orada büyülenir kalır bilinmeyen sürelerce.
Sonra dudaklar, boyun ve kulağın kesiştiği hassas kavşak, teninin dayanılmaz kıvrımları ve mutluluk çığlıklarımız yağar kırçiçeklerin üzerine.
Yeni yıl olduğun yerde bekle bizi. İki sevdalı yürek seninle birlikte hayatı keyiflendirecek. Sevdiğim kadınım hiçbir bakış, hiçbir ses, hiçbir görüntü, hiçbir ten, hiçbir bitiş ya da başlangıç yüreğimi yüreğinden koparamaz.
Şimdilik mutlu yıllar, daha sonra mutlu hayatlar, yeniden doğuşlar yeniden sevdalanmalar ve tam bir insan olup aşkın ara sokakları ya da çıkmaz sokakları dahil tamamında yürek izimizi bırakmalar ve sonsuz adı verilen duygular ülkesinde var olmalar.

Seni seviyorum.

30.12.1998

12 Aralık 1998 Cumartesi

mesaj










by GG

Mesaj 1 : Gözyaşlarımdan okyanus, heyecanımdan rüzgar yaptım, yüreğime yelken sapladım sana seyrediyorum. Her kalp atışımda sen oluyorum, sana günde beş vakit ibadet ediyorum.


Mesaj 2 : Azgın dalganın koluna girip, teninin serpiştirildiği kumsala med cezir oldum. Göçmen kuşa yüreğimi ekledim, senden başka yüreğe göç etmez oldum.


Mesaj 3 : Sonsuza kadar uzanan hayat soluksuzluklarında, teninde bir hayat öpücüğü, yaprakların arasından geceye gündüz olan gözlerine hayat dostu olan bir sevgili var.


Mesaj 4 : Bir yağmur damlası suya düştü mü halkaları büyür büyür sonsuza sarılır. Sana olan aşkımda yüreğime düştü, büyüyor büyüyor sonsuzluğu kucaklıyor. Günaydın canım.


Mesaj 5 : Sepserin ağaçların arasına saklanmış koyda mışıl mışıl uyuyan denizi kıskandıran tenine dokunmaya 29 saat 15 dakika kaldı canım sevdiğim, öpüyorum.


Mesaj 6 : İstanbul un üstüne bulutlar taşınmış, sevdiğim Istanbul dan uzaklaşmayı yarılamış. Benim peşimde deniz köpükleri, sevdiğimin imkansız gözleri uzakları görüyor sahipsiz.


Mesaj 7 : Günaydın sevgilim. Kimsesiz çocukları hayata bağlayan gülüşünün bütün yüzünde ve yüreğinde olmasını diler, seni fış fış kayıkçı oynamaya beklerim.

Mesaj 8 : Günaydın sevgilim. Henüz tadına bakılmamış bütün güzellikleri birlikte yaşarkende seni seviyor olacağım. En kısa zamanda titrek dudaklarında dirilmek niyetiyle…


Mesaj 9 : Günaydın canım. Yüreğimle tek başıma yollarda yürürken, ıhlamur çiçeği kokusuyla tanışmanın ulaşılmaz keyfi gibi seninle yaşamak, seni sevmek- hissetmek…


Mesaj 10 : Gece rengini şaşırmış, sevgilim evimizin soluğundan uzağa düşmüş, yatağım küskün bana annesi uzaklarda diye, yüreğim üşümüş içiçe geçemedik bu gece diye…


Mesaj 11 : Gecenin rengi sabaha saklanmış, aşık adam yatağında sensiz uyanmış, günün içine dalmış. En kıymetli hazinesini akşamın duruluğunda beklemeye başlamış.


Mesaj 12 : Sevdiğimle konuştum, ses tonunun tınıları yüreğimi acıttı. Seni öyle duymak yaralarımı kanattı. Biliyorsun seninim ama yinede seni anlıyorum, seni bekliyorum.


Mesaj 13 : Sevdiğim sana bütün kucaklarım, kırçiçeklerim, yarınlarım, anlayışlarım, bedenim, ruhum, gün doğumlarım, soluk alışlarım, yeniden doğuşlarım, seninim Sevdiğim delinim.


Mesaj 14 : Dünyanın bütün sabahları seninle birlikte uyansın, aşkımızı umutla bekleyenlerin üzerine doğursun ve Tenini tenimle bütünleştirsin, aşkımız Sonsuzluğun adı olsun.


Mesaj 15 : Dalganın koynuna sakladım kokumu sana ulaştırsın diye, iskeledeki martıyı okşadı dalga, martı kanat çırptı yüreğine doğru, kokum beyazlığında ve teninde…


Mesaj 16 : Ne bodrum un mavisi ne denizin inanılmaz senfonisi ne de tarihi oluşturan güzellikler…benim için tüm güzellikler sen sevdiğim.


Mesaj 17 : Bir martı aşık olmuş denize küsmüş uçmaz olmuş, kırçiçeklerinin sesi kısılmış güneş yolunu kaybetmiş. Martı sevdalısına sarılınca doğa ananın yüzü gülmüş.


Mesaj 18 : İstanbul a güneş öksüz doğdu, seni arıyor günün ilk sevgi ışıklarıyla okşamak için. Yüreğim yolunu kaybetmiş, ıhlara denilen bir yerde romeo olmuş…


Mesaj 19 : Aaahh her yerim ağrıyor. Şu anda hastanedeyim. Acilen ya da istediğinİz zaman gelİn beni çıkarın. Sonra sevişiriz. Aa bir antilop. Sus diyen hemşire ölmüş, hüzün var.


Mesaj 20 : Bİr sütyen olsam sana sıkı sıkı sarılsam kalp atışlarını duyarak uyusam. Sana dokunmak nefes almak, seninle yaşamak ölümsüz olmak…



Mesaj 21 : Bu gece armağan ettiğin kokunla yelken açacağım. Yüreğine kıvrılIp huzur içinde uyuyacağım. Gerçekten sana sarıldığımda rüyadan uyanacağım. İşte o zaman doğacağım.


Mesaj 22 : Gökten bir elma düştü iki yüreğe ayrıldı. Sen ve ben sevgilim gökyüzündeki birlikteliğimiz yeryüzünde devam ediyor ve hayata unutulmaz bir aşk ekleniyor.


1998-99

8 Aralık 1998 Salı

geldiler












by GG


Hiçbir şeyi düşünmeden, hiçbir eyleme kalkışmadan hatta gitme eylemi yapılmadan gidilecek bir yerde, bitkisel bir hayat sürmenin özlemiyle özlemler tüttüren, derken gün ışığıyla birlikte gecenin ortasına düşen, açıkgöz kıvamındaki gözlerini kaybeden insanlar topluluğunun nerede yaşadığını biliyor musun?

Bilmiyor musunuz, hiç açıkgöz değilmişsiniz. Demek ki kıvamınız tutmamış. Kıvam tutturucuların grevde olduğunu duymuştum, demek ki doğruymuş. Hiçbir şeyin, ağaçların bile düşürecek bir yaprağı yoktu ve sonbahar hüzünlendi bu duruma, kurumuş yaprakları kırmızıya boyayamadı diye. Sarı renkte artık sarı değildi. Yaşadığı renk üçlemesi nedeniyle nedenlerini kaybetti. Meğerse nedenleri gerçekleştiriyormuş sarı olarak görünmesini. Görüntüler sislendiler önceleri ama sis perdesi yıllık izindeydi. Yerine bakan arkadaşın adı sistem klasörüydü. Sis işlerinden anlamadığı halde bu göreve niçin verildiğini düşünmedi. Onun görevi düşünmemekti bu düzende. Düzen bir arkadaşı ile karmaşaya çaya gittiler. Çayları karıştırdılar ayran sandılar. Sandı denilen canavarlar çoğaldıklarında isimleri sandılar oluyor. Oluyorlar artık olmuyorlar. Güneşe bıraksak bile ham kalıyorlar. Ham, dibi görünmeyen ama sesi duyulan bir kuyuydu. Kuytularda seslenen bir kuyuydu. K harfi mahkemeye başvurup adını değiştirmek istediğini söyledi. Söylenen hiçbir şey alehte delil olarak kullanılamıyor artık. Artıkları değerlendirmek diye bir problemimiz kalmadı, çünkü artıklar çok değerlendi. Değer bilmez toplumların derileri ince olurmuş tırt dağının eteklerinde. Etekler havalandı iç çamaşırı bayramında. Beyazlar doksan renkliler altmış derecede güneşlendiler. Gün bir gün evlendiğinde güneş oldu. Oldu lular r leri söyleyemiyordu. Hiçbir söylemi olmayan insanlar yaşamlarını ayakta dikilip yakınlara bakarak geçiriyorlardı. Geçirilen herhangi bir hastalıktan sonra iyi olma hali meydana geliyordu. Sonunda geldiler. O kadar söyledim geleceklerini ama beni dinlemediler. Oysa haklı olduğumu biliyordum. Ama toplum kalabalıktı benden ve inanmadılar. Belki pişmandırlar sevgiye sevgi göstermedikleri için. Ama söyledim sevgi önemli diye, sevin sevilin, paylaşın diye. Ama olmadı ve geldiler.

08.12.1998

2 Kasım 1998 Pazartesi

aşj+1












by GG


Yürekler düşüyor gökyüzünden, bir havuzda toplanıyor, insanların ellerinde kepçeler topluyorlar, kimne s, kimne m, kimine l, kimine xl, kimine xxl…
Canımın niçin canlı olduğunu düşünmediğim, tenime yaklaşabilecek kadar güler yüzlü tenleri reddetmediğim, yarının ise beş harfli bir kelime olmasının dışında bana bir anlam ifade etmediği, birden çok insanla ilişkiler içinde olacağım bir kalabalığımla birlikte yüzlerimizde gülücükler açtırarak, şifalı suların altında yatarak topraktan gök tarafına doğru büyüyeceğimiz bir ortam umut ettiğim…
Üzerine birilerinin rakamlar yazdığı ve diğerlerinin sürekli peşlerinden koştuğu değer adı verilen değerlere teyet geçmediğim, serdar böyle yapmaz ya da yapmalı gibi meli mazlı takıları önümden resmi geçit yaptırmadığım, yüreğimde tomurcuklanıp yüzümden sevgi olarak yayılan sıcaklığa sonsuz güvendiğim, içimde ikamet eden duygularımı karşı yüreklere fırlattığımda bana doğru geri dönen ya da orada kalan bölümüyle beslenip toraman bir çocuk olduğum, ve yazılası sayfalarca dip not, sığ notlarıda buralara yazmadığım bir ben vardı düzenler yuvarlağında…
Ve,
İki kasım bindokuzyüzaltmışsekiz günü fırtına sonrası yoğun seslilik ortamında ınga dedikten sonra içime düşen yürek ile karşılaştığımdaki
dip ve sığ notlarım…

İyi ki doğdun
Umuttun
Gelecektin
Mutluluktun
Hayattın
Nefestin

Ve dört temmuz günü herkeslerden aldım seni, benim umudum, benim geleceğim, benim mutluluğum, benim hayatım, benim nefesim ol istedim…

Ve aşj+1, kimin yüreğinin gücü yeter herkesin anlayacağı bir tonda onu anlatmaya, kimi gün yordum yoruldum, kimi gün aşj+1ımı sundum…
Belirli olmayan bir yerde bir kafa saklı, o kafayı benim sakladığım söyleniyor ben de kabul ediyorum, peki nerede …
Ve akj+1, aşığım, senin yanında mutluluğun pofuduk bulutlarından aşağıdaki karmaşayı seyredip doyasıya seni yaşıyorum, yokluğunda aşağıdaki karmaşa ile aynı seviyede olup karmaşaya karmaşa eklemenin enerjisini yaşıyorum, belki bu nedenle seni hep yanımda istiyorum, enerji fazlamla seni çarpmayayım diye…
Ben de düşünüyorum senin ve benim her anımızı işgal etmeyelim diye ve biliyorumki o durumda daha da keyifli döneceğiz birbirimize, ama beni boş bırakmaya gelmeyebilir, fazla topladığım enerji ile çarpılabiliriz…
Özgürlük uğruna elimde olmayanları bile feda ederken senin esirin olmayı niye seçiyorum bilemiyorum ama seni seviyorum…

İşte böyle bir durumdayız ve aşj+1ımızın soluk alışı çok güzel, bir kuş uçumu uzakta olmak ya da uzaklarda olmanın önemi yok…

Sen+ben+biz = Aşj+1

02.11.1998

bir horoz ötüyor











ksb


Bir horoz ötüyor, yeni bir gün başlıyor. Kimbilir yeni bir güne umutla bakmak için neler yapmaya çalışıyor insanlar. Ben çok şanslıyım. Hayatın içindeki tek gün yetti umutla yaşamama. Sonbahar yapraklarının kırmızısı gökyüzünden ayrıldı, toprağın üstündeki son dinlenme yerine doğru gözyaşları ile elele ulaştılar. Kasım ayı diğerlerinden sıyrıldı, sayılı günlerden ikincisi mutluluk kokularını sundu dünyaya. Kimselerin haberi yoktu, yaşama eklenen kocaman gözlerden. Doğa canlandı. Uzayın kara delikleri havayi fişek gösterileri yaşadılar içlerinde.
Kimdi bu güzel yürek?
Bir kız çocuğu, tüm solukları, düşünceleri, sevgisi, umutlarıyla sarmaladı dünyayı. İnsanlar beklediler. Kız çocuğu güzellikleriyle büyüdü. Korunması gerekeni korudu, paylaşması gerekeni paylaştı. İnsan olmanın onurunu bir bakışıyla anlattı. Ulaşılmaz insanlar vardır düşüncelerde, akıllara bile gelmez…
İki kasım günü yüreğime geldi. Hoşgeldi ve sevgiler getirdi. O benim canımın içi, yaşamaya değer ne kaldı sorumun cevabı, insan olmayı, erkek olmayı, çocuk olmayı, sevgi olmayı onunla doyasıya yaşadım. Sonbaharın kırmızı yaprakları taşıdı onu hayatıma. Dayanılmaz bir mükemmelliği var. Diyorum ya, o benim canımın içi. Kendi aklımın aldığınca düşündüğümde, gerçeğe dönüştürdüğüm güzel hayallerimin bütünü.
Doğdu. Beni doğurdu. Birlikte büyüyoruz. O benim altımı değiştirdi, ben de onunkini. İlk dişimiz birlikte çıktı. İlk taytayı birlikte başardık. İlk sözümüz sevgi oldu. Aynı sırada okuduk. Aynı yatakta gelişiyoruz. Herşeyimiziz.
Doğulan bir günün anlamı, o gün ile sevgini paylaştığında büyüyor…büyüyor…büyüyor…
Sevgilim, doğum günü bebeğim benim, neler söylemeli, neler yazmalı sevginin üstüne, hepsini birbirine eklemeli ve sana ulaştırmaya çalışmalı gibi geliyor.
Bugün. Bir sevginin doğum günü aynı zamanda. Taa o zamandan verilmiş mutluluk sözü var aramızda ve o mutluluğu paylaşma, yürekleri güldürme, hayata ekleme sözü var. Kaç dolunay birbirini kovalar, bir martı denize doğru kaç defa süzülür, günebakan kaç defa yüzünü çevirir, yaşam gereğini yapar ve sürer gider. Hem de bizim sevgimizle beraber sonsuza ilerler.
Sevgilim,
okyanusu ile buluşamayan, kısılmış kalmış bir nehirdim ve kollarını açtın hayatıma, buluştuğum okyanusum oldun. O nedenle bugün en çok benim için anlamlı. Ve bu anlamı birlikte yaşattığımız için çok mutluyum.
İyi ki doğdun sevgilim.

02.11.1998

18 Ekim 1998 Pazar

düz yazılar biraraya gelse


















ksb



Düz yazılar biraraya gelse,
şiirler toplu yürüyüşler yapsalar,
bilinmeyen alfabelerden bilinmeyen diller üretilse,
hepsi anlaşsalar ve tüm anlamları üstüne ant içseler
yine de duyuramam gibi geliyor yüreğimdeki seni sevmelerimi kimselere.
Nasıl içime ekildi, kim besledi onu kırçiçekleri kokularıyla,
nasıl öğrendi inanılmaz sevdayı bu yürek bilemiyorum.

Yaşam,
kendi hayatını sürdürmek için gerçek sevdalar peşinde
ve geçen gün beni esir aldılar.
Uzun uzun anlattılar yaşamın sevgiye muhtaç olduğunu ve soluk almaları için bizim yüreğimize olan ihtiyaçlarından bahsettiler.
Ve sevgimizi devam ettirmezsek neler olabileceğini tahmin bile etmek istemeyeceğimizi söylediler.
Bende bu sevdanın bizim soluğumuz olduğunu ve zaten hiç birşey için ondan vazgeçmeyeceğimizi anlattığımda bana sarıldılar ve
gözyaşlarını sahipsiz bıraktılar.

Bir de geçenlerde masal kahramanlarının gizli olmayan
toplantılarına katıldım.
Artık kahramanlıktan bıktıklarını ve senin gibi bir insana
aşık olmak istediklerini paylaştılar benimle.
Önce çok sevindim bizim ve senin için düşündüklerine ama
senin bir tane olduğunu bilmek onlar adına üzdü beni.
Sevgimizi anlatmaya başladım kahramanlara, kendiminde onlar gibi tek başına yaşadığım günlerimi paylaştım
ve seni karşıma çıkaran dolunay konseyinden bahsettim.
İlk defa duyuyormuş gibi dinlediler beni.
Dolunaylı bir gecede gerçek bir insanla sevda kucağına sarılma isteğimi yüreğimle dertleşirken dolunaydan kopan bir parçanın bana doğru yaklaştığını gördüm ve hesaplanamaz bir süre sonra
karşımda asılı duruyordu.
Dolunay konseyini ilk defa ondan duydum
ve bir daha kimseden duymadım.
Karşılaşacağımı söyledi bana yürekdaşımla,
ama beklenilmeyen duygular sıkışmaları olabileceğini söylemesine
pek aldırmadım. Ne de olsa ilk defa konsey parçasıyla konuşuyordum.

İşte dolunaylı bir gece de ışınlandın Taşlık alanına sevdiğim.
Eğildim üstüne, konuştum sessizce.
Kandırmak istedim, senin gerçek varlığını bilmeden
koynuna girmek istedim.
Bilmiyordum koynunun taptaze kırçiçekleriyle bezendiğini.
Kırçiçekleri konseyide varsa onlarda yakında ziyaretime gelirler.


Sevdiğimin kıyısında martı sessizlikleri, dalga koşuşturmaları, rüzgarın okşayışları arasında kumsalın sevgi dolu kucağı ortasında yüreklerimiz soluklanırken, yaşamda sürmenin telaşında bize imrenmekte
ve işin sırrını öğrenmek için hesaplar yapmakta.
Bir gün yaşamı karşıma alıp konuşacağım ve artık kendini yaşaması gerektiğini anlatacağım.
Yoksa seninle karşılaşmasının hayal olarak bile anılmayacağını söyleyeceğim. Kendi bilir.

Düz yazı çalışması karışık bir hal almaya başladı canım sevdiğim.
Yaşama eklediğimiz sevgimizin çocukları umut olsun dostlarımıza.
Seni sevebilmenin hisleri ile sarhoş sarhoş dolaşırken, sana sarılmalar uğruna yarınlara koşarken hep birlikte olacağız.
Artık biz zamanını ekledik hayata.
Bize.

1998

26 Eylül 1998 Cumartesi

bir dalgakıran dalgaya aşık olur mu?









ksb


Gökyüzüne taşınmış kızılderili yaşayandan daha tehlikelidir. Çünkü ona dokunulamaz. O seni yukarıdan seyreder. Kızılderili t.shirt ile girdin aklıma. Hangi düşünceleri geride bırakarak yüreklerimizi birbirimize sunduk? Zor olanları kolay çözüyoruz, sıradan olan başımıza bela oluyor. Hayata kızgınız ve birbirimizin hayatıyız.

Prensiplerin vardı. Hata yapmaman gerekiyordu. Bir kere daha yanılmaya hakkın yoktu, game over olacaktın sanki. En büyük hatayı yaptın. Bütününle uğraşacak bir insana gönlünü kaptırdın. Sen bile bütününe dokunmadan yaşarken elin adamı çıktı ve onu eleştirdi, bunu eleştirdi. Seni kimse benim kadar sevemez ve seni kimse benim kadar üzemez. Bir Çin atasözü değildir. Her şeyimiz farklı. Sen beyaz ben siyah. Kimimiz hayat umursamazı, kimimiz gerçek çocuğu. Hiçbir yazar böyle bir ikiliyi biraraya getirmez. Canım insanım, hayatın yarın hanesinde ne yazıyor bilemiyoruz, iyi ki de bilemiyoruz. Bütünü umursama demiyorum ama bazılarını ayıklayabiliriz. Kimse bize üzülmez dediklerini yapınca mutsuz olduk diye. Suç yine sen başaramadının üstüne kalır. Haydi, özgürlükler ülkesine bir iki kalkıyor.


26.09.1998

25 Eylül 1998 Cuma

aşkın hikmeti







ksb


Boğazın koynuna girip dudağından rakı içerken, güneşi gökyüzüne yapıştırıp bizi seyrine daldırırken, bir masal anlatır serin sular tenlerimize. Bizi bekler mutluluklar kucaklarını sonsuza açmış halde. Sevdiğim, seni özler güzelim Istanbul, boğaz akıntısını kaybeder, yerinden kıpırdayamaz olur, yedi tepe birden erir dümdüz olur. Herşey kimliğini kaybeder. Ister canlı ister cansız. Ipe asılan çamaşırlar günlerce kurumaz gözyaşlarının ıslaklığından. Geceler karanlıklarını yitirirler. Bulmacalar cevapsız hallerine dönemezler. Hayrat olan çeşme suyunu bulamaz. Gün kendini geceye teslim edemez, çünkü ona güvenemez. Kendi anlamını ve bana hissettirdiklerini bir yürekte toplasam, onu sana dokundursam, seni kendinle kucaklatsam, birlikte büyüsek ve her noktamızın sahibi olsak.

Yarınımızı görüyorum. Dış beden güzelliklerinin yerini almış yürekler, herkes kendi adımlarıyla yürüyor, ne en akıllı ne de en güzel olmanın bir önemi var, insan olduğunu bildiğinde tüm bilinen ya da bilinmeyen anlamların sana dost olduğu bir yarın. Yarında da seni seviyorum, tüm gelişmiş hallerim sana, ikinci hayat ya da uzaklıklar, her gidilecek solukta sen. Kimselere anlatabildiğimi sanmıyorum içimdeki beni yaşama bağlayan sen sevmelerimi. Ne kuzeyim kuzeyde kaldı, ne gün batımı aynı yerde. Denize attığım taş havada seni bekliyor, yağan yağmur yalnızken beni ıslatmıyor, dolunay ben baktığımda yüzünü saklıyor, güne bakanlar gün doğumunun altında bile dursam sırtlarını dönüyor, kimse güzel tarafını bana tek başınayken göstermeye kıyamıyor. Herşey seni bekliyor.

Senin kalkanlarının oluşmasına neden olanları düşünüyorum. Hepsinin eksik bıraktıklarını ben sevgiyle dopdolu yapmak istiyorum. Geçmişe dönme gücüm olsa o günlerinde sevgi ile kucaklardım seni ve birlikte öğrenirdik paylaşmasını, sevmeyi, dokunmayı, özlemeyi, içimizdeki çocuğu dinlemesini ve bütünü. Artık bu gündeyiz. Yüreklerimiz kırçiçeği yapraklarının dokunuşlarını yaşıyor. Kokuları dostumuz olmuş bizi yalnız bırakmıyor. Anlık buhranlarımıza daha gerçekci ve hızlı çözümler üretir, hatta onları unutur durumlarına doğru ilerlemekteyiz. Bizi mutlu edecek herşeye sahibiz. Yüreklerimize güveniyoruz, sevgimizin değerinin farkındayız. Çok mutlu olacağız galiba. Şaşılacak bir ikili ama aynı zamanda tapılacak bir paylaşım.


Herkes bu güzelim duyguları hiç olmazsa bir kez yaşasa ve sevdalısı ile göğsünü gere gere paylaşsa, hayat başka anlamları anlatmaya başlar dünya üzerinde. Biz sevginin hepsini istiyoruz. Bu nedenle bir takım adı verilen , moralimizi dumura uğratacak zaman dilimlerinide ekledik ilişkimize dostlarım. Niçin en mükemmel aranır? Kendimizi mükemmel gördüğümüz için mi yoksa asla böyle olamayacağımızı kendimize kanıtlamak için mi?


Şu anda dünyaya heyecanla bakmamı gerçekleştiren ilişkime çok önem veriyorum. Ilk defa bu kadar bütünlendiğim sevgiyle tanışıp kendimden geçiyorum. O nedenle çok hassasım sevdiğime karşı. O buna kızar, gerçekleri cebinde taşımak ister ve her ihtimali gözünün önünde tutar. Onun için ben seni çok yorarım di mi sevdiğim… Deli dolu bir hayat umursamazı ile kendine ve hayata çok garanti bakan yürek güzeli. Yeni bir iki bilinenli denklem. Paralosu sevgi tatbikat adı aşk, gel de hedefe yaralanmadan ulaş. Sevdiğim, yeni doğmuş çocuklar gibidir yeni aşklar. Önceleri konuşmak istemezsin tıpkı bebekler gibi hislerinle dünyada var olmak istersin. Acıktığında annen onu hissedip daha ağlamadan karnını doyursun istersin ya da gazın olduğunda güzelim suratına bir bakınca hop gidersin istersin. Yani hissedilmek istersin, hayatı anlatmak yerine hissederek paylaşmak istersin ama olmaz. Başlarsın konuşmaya, acıktım dersin anlarlar, karnım ağrıyor dersin ilaç verirler. Aşkta aynıdır. Sevdiğin seni hissetsin, aklından geçenleri bilsin, sevdiğini söylemedende yüreğine dokunsun istersin. Aşkın hayata seni bağlamazsa başlarsın anlatmaya, tıpkı çocuklar gibi. O nedenle seni hissetmeyi ve senin tarafından hissedilmeyi önemsiyorum. Çocukların başına gelen bizim başımıza gelmesin istiyorum. Yaşadığımızın ender bulunacak bir güzellik olduğunu biliyorum ve seni seviyorum.

Sevgim, kimi zamanlarda seni kırmamı engellemiyor, biliyorum. Sen kırıldığına kızarken ben de kendimi paramparça ediyorum ama hala tam anlamıyla her zaman kendimiz olamıyoruz. Basit düşüncelerimiz, basit keyiflerimiz hala yaşıyor. Umulmayan anlarda garip diye tarif edilen davranışlarda bulunabiliyoruz. Her geçen zaman peşisıra bütünleşiyoruz, gelişiyoruz. Tek başımıza bütünlenmesini düşünmeyeceğimiz eksiklerimizi, ikimiz için bütünlemeye çalışıyoruz. Ve farkında olmadan iki kişi, biz diye düşünürken kendilerimize dokunuyoruz.


Işte aşkın hikmeti.


Sen olmasaydın ben yine yaşamın içinde var olacaktım. Sen gelene kadar kendime dokunduğumu düşünürdüm ve farkına varmadan gelişmemi yavaşlatmıştım. Tek başına ve mutlu olmasını bilen ve de kendine sarılan bir insan zannediyordum kendi hazretlerimi. Işte sevdiğimin kerameti. Aşkımızı, sevgimizi, düşüncelerimizi bir kenara koyamam ama koyalım. Sadece kendi peşimden koşmamı tamamlamamı bana düşündürdüğün için seninim. O nedenle pusulanın ortasına oturmuşum bir de türkü tutturmuşum. Hangi yöne yüreğimi dönsem nedensiz sen varsın. Artık kara kara ya da kırmızı kırmızı düşünmeye başlayabilirsin. Çünkü benden kurtuluş yok. Bu maçı alacağız başka yolu yok. Seni seviyorum.

25.09.1998

4 Eylül 1998 Cuma

amele gibiyim
















by GG


Öyle günler yaşıyorum ki, ne kendime anlam verebiliyorum yaptıklarım adına ne de aşkıma. Aşkıma anlam verememeyi anlıyorum. Çünkü tarifi olmayan bir duygu bütünlüğü olduğuna inanıyorum. Gerçi bazı zamanlarda tarif yazıları yazıyorum ama yine de tarifsiz. Seni niye bu kadar seviyorum? Hadi bunu cevaplayamadım, peki seni niye bu kadar zorluyorum ?

Insanları yıllarca süren zaman içinde zorlamadığım, eleştirmediğim, triplere girmediğim kadar, yaşadığımız iki ay içinde hepsinin kat ve de katını sana yaşatıyorum. Ne içimdeki sevgimin büyüklüğünü tam olarak açıklayabiliyorum ne de negatif hallerimi. Uzun yıllara yayılabilecek olumlu ya da olumsuz yaşanmışlıkları, sanki öleceği günü bilen ve o günü çok yakında olan bir insanın aceleciliği yapıştı üstüme. Yoksa ölecek miyim? Tabi ki öleceğim ama zamanını bilmiyorum.

Yüzünü gördüğümde sanki sana ait bir köleyim gibi geliyor. Senin kulaklarının duyabileceği en güzel sözleri, önce gözlerinle aldıktan sonra kalbine yollayacağın en güzel yazıları sana söylemekle ve yazmakla hükümlü bir köleyim. Aynı anda seni kırmak için kiralanmış bir amele gibiyim. Hani amele pazarında parmağınla gösterip sen dersin ve amelenin yüreği pır pır eder. O parmak bir ekmeğe eşdeğerdir. Işte öyle bir ameleyim, bir ekmeğe bir kalp kıracak. Bir insan, bu iki duygu arasına yeşil bir ağ gerip bir oraya bir buraya nasıl seker beyaz bir top gibi…

Seni seviyorum.

Seninle herşeyi yapabilirim diyor içimden gelen ses. Dün akşam ki filmde, sanki yüzüğü parmağına ben takıyordum ve az kalsın sinemada sessiz film oynayan seyircilerin sessizliğinin arasından, iki dudağımında arasından benimle evlenir misin sözcükleri dökülecekti sevecen kalbine doğru ve hatta puik bacaklarına… Gerçekten benimle evlenir misin diyecektim sana bir kalp mesafesinden. Derken hemen arkasından bir sorun buldum… Bu kadar hızlı masa tenisini hangi millet oynar? Kore liler mi, isveç liler mi bilemiyorum.

Kaynağından serinliklerle gelen sevgimin sayesinde yüzüne kahkahaların yapışıp kalması günleri çok yakında. Bunu bütün duygularımla karşılıklı konuştuğum için biliyorum. Şimdi ki zamana kadar bizimle birlikte gelen bütün sorunlarım için iki dakika saygı duruşunda bulunuyorum. Ve, onları geride bırakarak sana koşuyorum.

Seni seviyorum.

Bir ev düşlüyorum, senden ve benden aldığı güzelliklerle bacalarından mutluluk dumanları yükselen. Sen dikiş dikiyorsun, bende incecik bir oya işliyorum. Çay ister misin karadutum diyorum, yüzünde cevapsız bir cevap beliriyor. Hemen mutfağa koşuyorum ve karadutum çatalkaram şarkısını söylerken suyun kaynamasını bekliyorum. Günlerimiz sıcak içeceklerle demlenerek geçiyor. Mutlu mesut anılarımızın artmasına duacı oluyoruz. Seni seviyorum.

04.09.1998

4 Ağustos 1998 Salı

üzgünüm





















Bir çocuğun annesinin karnına düşmesi gibi bir yürek diğer sevgili yüreğe düştüğü anda sevgililer yaşamaya başlar. Yani sen ve ben gibi. O bebecikte kolay büyümez, hatta çok zor. Uyum sağlamak zordur gözlerini açtığında sevgi anlarına. Önce etrafına bakarsın, güleç bir çift iri göz görürsün sana sevgiyle bakan ve hep kendini güçlü hissetmeni sağlar o bir çift irigöz. Ama aşkın bebeği olmak güçtür ve takıntılı olursun. Alışmışsındır ananın karnındayken kendin olmaya, ondan beslendiğin halde bir tek kendinle konuşursun ve birdenbire gözlerini açtığında, bir çift irigözle karşılaştığında karışırsın. Hem her saniye onu görmek istersin hem de o kuytu yerine geri dönmek. Ve hatalar yaparsın aşk anlarını yaşarken.

Bizim doğumumuzda çok taze. Kuytu alanım çok uzakta olmadığından seni kırmayı bile yaşattım kendime, sana, bize. Gerçekten çok üzgünüm.

ağustos 1998

26 Temmuz 1998 Pazar

ne kadar güçlüyüz sevgilim?







ksb

Nar çiçeği doğumlarında ortaya yayılan tarifsiz ses tınılarında ruhuna dokunan iki sevgili göz göze geldiler. Geldik. Kırçiçekleri öğleni akşam ile kucaklaşırken, kokuları dokundu tenlerimize ve dudaklarımız yaşamı içine çekti, birbirlerine sundu ömürlerince. Kimselerin karar veremediği, önemsemediği solgun inanışları aşk teneffüsü ile canlandırdık, umutlandırdık, hissettirdik. Tek bir bedenin tüm ömürü kaplayacak kadar hissedilebilen bir duygular bütünlüğü olabileceği ezberlettik. Kimdik biz? Birbirini seven, önemseyen, özleyen, çoğaltan, geleceğe ekleyen, aynı hayalleri canlandıran, bir dokunuşun bir doğuşa eş olduğu paylaşımları yaşayan iki soluk olan ve gelişen aşk. Aşk, herşeyi sol sağ mı yapar? Yürekleri peşinden sürükleyip, karanlıkların içine havai fişekler yaşatan, dalgaları koynuna alıp gökyüzünü serinleten, lavları damarlarının içinde ikamet ettirten, hiçbir yapılanı şaşılası göstermeyen, bir insanın düşüncesine sarılıp dipsiz uçurumları dümdüz eden bir duygular imparatorluğu. Sana, kimsenin bilemeyeceği kadar, hatta bazen kendimin bile bilemeyeceği kadar aşığım. Nasıl oluyor diye sorma ve bazı nasıllar bile bilemez nasıl olduklarını. Aşk, iki nokta üst üste, virgül, nokta gibi onu yavaşlatıcı eylemleri sevmez ama ben seni severim.


Alacakaranlık gündüzlerin sis kokulu tenlerinde dakikanın anlamını diğer dakikanın doğumuna yetiştirme telaşlarında soluk alan bedenler, yürekler ve aşklar yorgun düşüyorlar. Biz de aşkız, bedeniz, yüreğiz. Yorgun olduğumuzu unutup tüm kırgınlıkları en değerli varlıkta toplama çalışmalarında bulunmaktayız. Niçin en değerli en üzülen oluyor? Bunun bir açıklamasını bulmalıyım,yız. Hiçbir deprem yüreğimi kıramaz, hiçbir lav bedenimi ısıtamaz, hiçbir kıyamet bir ceza olamaz. Ama, küçücük bir sözün kırar, ısıtır, cezalandırır. Yazın kavurucu sıcağında peşimde orman, üstümde gölgesi, altımda buz gibi nehirin sepserin sesi dolaşırım senin yanındayken.


Iki bilinenli ama çok bilinmeyenli bir denklem aşk.


Seni sana anlatmak, senden bağımsız olarak içimde büyüttüğüm aşk çocuğunun tekmelerini sana hissettirebilmek. Bazen sana dalıp gidiyorum ve o anda yaşamak için seni seyretmek yeterli oluyor. Ne soluk almak aklıma geliyor ne de gözümü senden ayırmak. Geceleri göğsümde varlığın olmadığında huzursuz oluyorum. Hele yanımda bana dokunmadan uyuduğunda uyuyamıyorum. Güzelim poponu görmekte müthiş bir şey ama yetmiyor işte. Uyurken bir güzel konuşuyorsun. Yorgunluğun, kırgınlığın uykuda bile peşini bırakmıyor. Bir şeyler yıktırıyorsun, kızıyorsun, cevap veriyorsun. Gün içinde seni yordukları yetmiyormuş gibi gecede peşindeler. Tutup içinden çekmek istiyorum onları bir daha görmemesine. Ne yazık ki herşeyin bedeli kendisinden ağır ve taşıdıkça pazuların gelişiyor, daha da çok taşıyabileceğin düşünülüyor.



Ne kadar güçlüyüz sevgilim?
Sevgimizi, bedenimize ve ruhumuza taşıtabilecek yolları biliyor muyuz?



Patlayamadan sönmek üzere olan volkanlar gibiyiz. Patlayamamanın stresi lavlarımızı dışa kurutuyor. Içimize akıyor lavlarımız ve için için yanıyoruz. Sevdiğinide içinde yaşattığın için onu da yakıyorsun gibi geliyor.


Her ne olursa olsun, ister acı, ister ters açı, sevmekle başlayan insan olma hissi, onunla koyun koyuna gelişiyor. Bir satır yazmak için bile seni istiyor gönlüm. Ne seni severken düşünüyorum ne de kırarken. Sen, karşımdaki bensin sanki, belki de onun için seni o kadar içten seviyor ve o kadar kolay kırıyorum. Tamam, sevmeni anladıkta kırmak ne oluyor diyorsun. Kansız devrim olmaz diyorlar aynen acısız aşk olmadığı gibi. Zaman içinde acıları belirli açılara taşıyabiliyorsun. Aşk acısından çıkan mutluluğuda doyum olmuyor, tıpkı yağmur sonrası toprak kokusu gibi. Sırılsıklam olsan bile o kokuyu duyduğunda kendini kupkuru hissedersin ve gerçekten de koku evine çekildiğinde kurumuşsundur…

26.07.1998

16 Temmuz 1998 Perşembe

sana yakınım ama benim








by GG

Gökyüzündeki yıldızların göz kırpışlarını gizleyen yeşil yaprakların arasından sızan beyaz aydınlığın içindeki bir karede görünmüştün. Kimi aradığını bilmeyen gözlerle, kimi aradığına emin aklınla etrafını izleyen iri gözlerini ne zaman farkettiğimi hatırlamıyorum. Bizim masadan yükselen bir sese doğru baktığında ben de sana bakmıştım herhalde.

Hayatın içinde varolan anları doyasıya yaşamak isteği insanı çoğu zaman hiç birşey yapmamaya götürüyor. Doyasıya bir aşk yaşamak istediğinde aşkının peşine birçok şey takman gerekiyor. Belki gelecek belki de dünden sana katılan birçok şey ve şeycikler. Kanıt isteniyor, gerekirse belgelensin deniyor. Aşk bile şaşırıyor kendinden beklenenlere durup kalıyor.

Düz yazı çalışması devam ediyor. Hızlı hızlı beyaz kağıdın üzerine düşen satırları sakinleştikten sonra temize çekiyorum ve kalplere postalıyorum. Gün geliyor adrese ulaşıyor, kapı çalınıyor, içeriden ses gelmeden kapı açılıyor. Önce bir göz öpüşmesi, güzelim boyun kuytularına buseler ve dudaklar buluşuyor bir adım ötede nefesler olduğu halde. O an düşünülmüyor ya da düşünmüyorum. Daha zamanı olduğu söyleniyor, bekleniyor. Salonun L köşesinde I gibi yatılıp gün ağırmadan etrafa gözler armağan ediliyor. Hayatın anları nefes almaya devam ediyor.

Kimsin sorusunun cevabı çok sıkıcı olabilir. O kimi yaşamak gerekiyor. Ne ben tarif edebilirim ne de ürettiklerim. Alırım yaşadığım günleri koynuma, onlarla uyurum mışıl mışıl. Sabah uyandığımda tüm yaşadımlarım o sabah olur. Ne dün ne de yarın. Kimbilir daha neler yazarım? Seni mi ? Ben kendi seni mi yazarım. Karşıdan görünen seni çok güzel yazarım. Kalbinin gülüşünü, gözlerindeki sis perdesini, kafana bir an için uğrayıp giden düşüncelerini ve kendi beğenmediğin tüm noktalarını beğendiğimi yazabilirim. Işin kötüsü bir de metin yazarıyım. Metin yazarı olmadığım günlerde yazdıklarım daha anlamlı gelirdi. Şimdi ise işimde yazmak olduğu için sanırım yazdıklarımın duygusuna dokunmadan önce zaten metin yazarı düşüncesi konuk oluyor insanlara.

Duygularımı katarım nefesimin içine ve öylece içime çekerim hayatın anlarını. An işte adı üstünde an. 24 saat içinde bir an yüzüm güldümü doyum olmaz o güne. Hayatın o anları çok uzun sürmez belki ama sadece o anın bile keyifli olması günü kurtarır. Kimileri anı önemsemez. An, yeterli gelmez, onlar yıl peşindedir, hayat peşindedir. Uzayıp gider koşuşturmalar, çektikçe uzar ve günün birinde bıraktığında pat diye yüzüne çakar ve çok acıtır. O nedenle, ya sürekli çekeceksin büyüsün gelecekleri kurtarsın diye ya da nokta nokta yaşayacaksın. Keyif noktalarını üstüste ekleyeceksin. Gerektiğinde bir fiske ile yıkıp tekrar tekrar ekleyeceksin.

Canım sevdiğim hanımefendi, sana bugün birşey yazmayacağım. Bütün soruların cevabını her zaman gözlerime baktığında bulacaksın. Yazmamak buysa yazmak ne olur bilinmez.



Sana yakınım
Dokunduğumda
Içine dokunabiliyorum
Yanında rahatım
Kendim olabiliyorum
Sevgimi sana
Armağan edebileceğimi
Biliyorum
Ama
Yine de benim




Sol bileğinde metalik metal bileklik, sağ bileğimde bileğim ve ne takıp ne takmayacağı belli olmayan bir beden. Bedenin hassas bir yerinin içinde sevgi tomurcukları olan bir yürek. Yaşadığımız anların sevgiyle kucaklaşması, tenin tenle konuşması, sarılıp uyumalar, öpücüklerle günaydınlar, deniz kenarında yakamozlar, hafta sonu attaları ve mutluluk bilmeceleri…


16.07.1998

1 Haziran 1998 Pazartesi

Bir kuş olsam















by GG


Bir kuş olsam inadına uçmayan bir kuş olurdum. Kocaman kanatlarımı açtığımda, bir albatross olduğumda, gökyüzünde süzülmemi bekleyen kalabalığa şöyle bir bakıp, inadına havalanmazdım gibi geliyor.

Inadına yaşamak sanki bir karşı koyuş, sıradan olmama saplantısı herhalde. Herkese inat birçok kadınla aynı anda birlikte olup, hepsini mutlu edeceğim diye tutturup, belki hepsini mutsuz etmek bana gore bir yapım olsa gerek. Hepsine sıkı sıkı sarıldığımda, bütün dertlerini uçurup, yüzlerine mutluluğu asarım zannetmek. Peki ya yürekleri ? Tek bir insan, tek bir insanla birlikte olduğunda mı mutluluğu yakalar ? benim düşündüğüm gibi çok insanlı ilişkilerde mutluluğa teget bile geçilmez mi ? Hayatımın en çok soru işaretli yazısı olacak herhalde.

Bütün bunları niye yazdığımı anlamışsındır belki de, niye ?
Ah bir bilsem ki, niye ? neden, niçin, niye sorusunun açıklayıcı cevabı da bir soru, niye benim ?
Niçin standart yolları izleyip, mutlu olduğun anların tadını çıkarmak varken herşeyi zorlamak, olmayanın peşine düşüp yorulmak ve yormak. Niye askere gitmezsin be adam ? niye, sevginle bir insanı mutlu etmek varken onu dağıtmaya kalkarsın ? sen kimsin ki birçok insanı aynı anda mutlu edebileceğine inanıyorsun ve inanmakla kalmayıp uyguluyorsun ?

Sana ne diyeceğim ? bana unuttuğum güzellikleri yaşatırken, gözlerine baktığımda mutluluğun içine beni çekerken, özledim dediğinde yüreğimin o anını beynime kazırken ve dün denilen zamanda birlikte olurken. Ve hala seni de yanımda hissederken. Bu dayanılmazlığı nasıl yüreğimde taşıyorum ? herşeyi isteme hakkını nasıl kendimde buluyorum ? Ne bileyim ki bileyim. Hayatın ding dongu sustuğunda, oturup düşünecek vakit olacak mı acaba ? ya hiç susmayacaksa ? Pişirip pişirip önümüze koyacaklarsa yaşadığımız hayatları. Ne peşindeyİm ? Bir İnsan olma inadına, İnsanları üzme yolları keşfetmek ne demek ?

Öncelikle yüreğinden öpüyorum. Sonra bir yürek kıran çekicini sana verip yüreğimi kırmanı istiyorum. Birisinin bunu yapması lazım. Yoksa yine güneşle birlikte doğacağım ve insanlara doğru yol alacağım. Birçok kırgın insanın yüreklerini yüzüme mıhlayacağım. Niçin, nasıl, neden, kim gibi soruların cevaplarını kim verecek bilmiyorum. Çok güzel sözler, yazılar içimde kıpır kıpır dururken bunları yazmak zorunda bırakıyorum kendimi sana karşı.

Diyetim nedir ki ? Kim belirleyebilir, diyetim nedir ?
Bilmiyorum.


Haziran 1998