26 Eylül 1998 Cumartesi

bir dalgakıran dalgaya aşık olur mu?









ksb


Gökyüzüne taşınmış kızılderili yaşayandan daha tehlikelidir. Çünkü ona dokunulamaz. O seni yukarıdan seyreder. Kızılderili t.shirt ile girdin aklıma. Hangi düşünceleri geride bırakarak yüreklerimizi birbirimize sunduk? Zor olanları kolay çözüyoruz, sıradan olan başımıza bela oluyor. Hayata kızgınız ve birbirimizin hayatıyız.

Prensiplerin vardı. Hata yapmaman gerekiyordu. Bir kere daha yanılmaya hakkın yoktu, game over olacaktın sanki. En büyük hatayı yaptın. Bütününle uğraşacak bir insana gönlünü kaptırdın. Sen bile bütününe dokunmadan yaşarken elin adamı çıktı ve onu eleştirdi, bunu eleştirdi. Seni kimse benim kadar sevemez ve seni kimse benim kadar üzemez. Bir Çin atasözü değildir. Her şeyimiz farklı. Sen beyaz ben siyah. Kimimiz hayat umursamazı, kimimiz gerçek çocuğu. Hiçbir yazar böyle bir ikiliyi biraraya getirmez. Canım insanım, hayatın yarın hanesinde ne yazıyor bilemiyoruz, iyi ki de bilemiyoruz. Bütünü umursama demiyorum ama bazılarını ayıklayabiliriz. Kimse bize üzülmez dediklerini yapınca mutsuz olduk diye. Suç yine sen başaramadının üstüne kalır. Haydi, özgürlükler ülkesine bir iki kalkıyor.


26.09.1998

25 Eylül 1998 Cuma

aşkın hikmeti







ksb


Boğazın koynuna girip dudağından rakı içerken, güneşi gökyüzüne yapıştırıp bizi seyrine daldırırken, bir masal anlatır serin sular tenlerimize. Bizi bekler mutluluklar kucaklarını sonsuza açmış halde. Sevdiğim, seni özler güzelim Istanbul, boğaz akıntısını kaybeder, yerinden kıpırdayamaz olur, yedi tepe birden erir dümdüz olur. Herşey kimliğini kaybeder. Ister canlı ister cansız. Ipe asılan çamaşırlar günlerce kurumaz gözyaşlarının ıslaklığından. Geceler karanlıklarını yitirirler. Bulmacalar cevapsız hallerine dönemezler. Hayrat olan çeşme suyunu bulamaz. Gün kendini geceye teslim edemez, çünkü ona güvenemez. Kendi anlamını ve bana hissettirdiklerini bir yürekte toplasam, onu sana dokundursam, seni kendinle kucaklatsam, birlikte büyüsek ve her noktamızın sahibi olsak.

Yarınımızı görüyorum. Dış beden güzelliklerinin yerini almış yürekler, herkes kendi adımlarıyla yürüyor, ne en akıllı ne de en güzel olmanın bir önemi var, insan olduğunu bildiğinde tüm bilinen ya da bilinmeyen anlamların sana dost olduğu bir yarın. Yarında da seni seviyorum, tüm gelişmiş hallerim sana, ikinci hayat ya da uzaklıklar, her gidilecek solukta sen. Kimselere anlatabildiğimi sanmıyorum içimdeki beni yaşama bağlayan sen sevmelerimi. Ne kuzeyim kuzeyde kaldı, ne gün batımı aynı yerde. Denize attığım taş havada seni bekliyor, yağan yağmur yalnızken beni ıslatmıyor, dolunay ben baktığımda yüzünü saklıyor, güne bakanlar gün doğumunun altında bile dursam sırtlarını dönüyor, kimse güzel tarafını bana tek başınayken göstermeye kıyamıyor. Herşey seni bekliyor.

Senin kalkanlarının oluşmasına neden olanları düşünüyorum. Hepsinin eksik bıraktıklarını ben sevgiyle dopdolu yapmak istiyorum. Geçmişe dönme gücüm olsa o günlerinde sevgi ile kucaklardım seni ve birlikte öğrenirdik paylaşmasını, sevmeyi, dokunmayı, özlemeyi, içimizdeki çocuğu dinlemesini ve bütünü. Artık bu gündeyiz. Yüreklerimiz kırçiçeği yapraklarının dokunuşlarını yaşıyor. Kokuları dostumuz olmuş bizi yalnız bırakmıyor. Anlık buhranlarımıza daha gerçekci ve hızlı çözümler üretir, hatta onları unutur durumlarına doğru ilerlemekteyiz. Bizi mutlu edecek herşeye sahibiz. Yüreklerimize güveniyoruz, sevgimizin değerinin farkındayız. Çok mutlu olacağız galiba. Şaşılacak bir ikili ama aynı zamanda tapılacak bir paylaşım.


Herkes bu güzelim duyguları hiç olmazsa bir kez yaşasa ve sevdalısı ile göğsünü gere gere paylaşsa, hayat başka anlamları anlatmaya başlar dünya üzerinde. Biz sevginin hepsini istiyoruz. Bu nedenle bir takım adı verilen , moralimizi dumura uğratacak zaman dilimlerinide ekledik ilişkimize dostlarım. Niçin en mükemmel aranır? Kendimizi mükemmel gördüğümüz için mi yoksa asla böyle olamayacağımızı kendimize kanıtlamak için mi?


Şu anda dünyaya heyecanla bakmamı gerçekleştiren ilişkime çok önem veriyorum. Ilk defa bu kadar bütünlendiğim sevgiyle tanışıp kendimden geçiyorum. O nedenle çok hassasım sevdiğime karşı. O buna kızar, gerçekleri cebinde taşımak ister ve her ihtimali gözünün önünde tutar. Onun için ben seni çok yorarım di mi sevdiğim… Deli dolu bir hayat umursamazı ile kendine ve hayata çok garanti bakan yürek güzeli. Yeni bir iki bilinenli denklem. Paralosu sevgi tatbikat adı aşk, gel de hedefe yaralanmadan ulaş. Sevdiğim, yeni doğmuş çocuklar gibidir yeni aşklar. Önceleri konuşmak istemezsin tıpkı bebekler gibi hislerinle dünyada var olmak istersin. Acıktığında annen onu hissedip daha ağlamadan karnını doyursun istersin ya da gazın olduğunda güzelim suratına bir bakınca hop gidersin istersin. Yani hissedilmek istersin, hayatı anlatmak yerine hissederek paylaşmak istersin ama olmaz. Başlarsın konuşmaya, acıktım dersin anlarlar, karnım ağrıyor dersin ilaç verirler. Aşkta aynıdır. Sevdiğin seni hissetsin, aklından geçenleri bilsin, sevdiğini söylemedende yüreğine dokunsun istersin. Aşkın hayata seni bağlamazsa başlarsın anlatmaya, tıpkı çocuklar gibi. O nedenle seni hissetmeyi ve senin tarafından hissedilmeyi önemsiyorum. Çocukların başına gelen bizim başımıza gelmesin istiyorum. Yaşadığımızın ender bulunacak bir güzellik olduğunu biliyorum ve seni seviyorum.

Sevgim, kimi zamanlarda seni kırmamı engellemiyor, biliyorum. Sen kırıldığına kızarken ben de kendimi paramparça ediyorum ama hala tam anlamıyla her zaman kendimiz olamıyoruz. Basit düşüncelerimiz, basit keyiflerimiz hala yaşıyor. Umulmayan anlarda garip diye tarif edilen davranışlarda bulunabiliyoruz. Her geçen zaman peşisıra bütünleşiyoruz, gelişiyoruz. Tek başımıza bütünlenmesini düşünmeyeceğimiz eksiklerimizi, ikimiz için bütünlemeye çalışıyoruz. Ve farkında olmadan iki kişi, biz diye düşünürken kendilerimize dokunuyoruz.


Işte aşkın hikmeti.


Sen olmasaydın ben yine yaşamın içinde var olacaktım. Sen gelene kadar kendime dokunduğumu düşünürdüm ve farkına varmadan gelişmemi yavaşlatmıştım. Tek başına ve mutlu olmasını bilen ve de kendine sarılan bir insan zannediyordum kendi hazretlerimi. Işte sevdiğimin kerameti. Aşkımızı, sevgimizi, düşüncelerimizi bir kenara koyamam ama koyalım. Sadece kendi peşimden koşmamı tamamlamamı bana düşündürdüğün için seninim. O nedenle pusulanın ortasına oturmuşum bir de türkü tutturmuşum. Hangi yöne yüreğimi dönsem nedensiz sen varsın. Artık kara kara ya da kırmızı kırmızı düşünmeye başlayabilirsin. Çünkü benden kurtuluş yok. Bu maçı alacağız başka yolu yok. Seni seviyorum.

25.09.1998

4 Eylül 1998 Cuma

amele gibiyim
















by GG


Öyle günler yaşıyorum ki, ne kendime anlam verebiliyorum yaptıklarım adına ne de aşkıma. Aşkıma anlam verememeyi anlıyorum. Çünkü tarifi olmayan bir duygu bütünlüğü olduğuna inanıyorum. Gerçi bazı zamanlarda tarif yazıları yazıyorum ama yine de tarifsiz. Seni niye bu kadar seviyorum? Hadi bunu cevaplayamadım, peki seni niye bu kadar zorluyorum ?

Insanları yıllarca süren zaman içinde zorlamadığım, eleştirmediğim, triplere girmediğim kadar, yaşadığımız iki ay içinde hepsinin kat ve de katını sana yaşatıyorum. Ne içimdeki sevgimin büyüklüğünü tam olarak açıklayabiliyorum ne de negatif hallerimi. Uzun yıllara yayılabilecek olumlu ya da olumsuz yaşanmışlıkları, sanki öleceği günü bilen ve o günü çok yakında olan bir insanın aceleciliği yapıştı üstüme. Yoksa ölecek miyim? Tabi ki öleceğim ama zamanını bilmiyorum.

Yüzünü gördüğümde sanki sana ait bir köleyim gibi geliyor. Senin kulaklarının duyabileceği en güzel sözleri, önce gözlerinle aldıktan sonra kalbine yollayacağın en güzel yazıları sana söylemekle ve yazmakla hükümlü bir köleyim. Aynı anda seni kırmak için kiralanmış bir amele gibiyim. Hani amele pazarında parmağınla gösterip sen dersin ve amelenin yüreği pır pır eder. O parmak bir ekmeğe eşdeğerdir. Işte öyle bir ameleyim, bir ekmeğe bir kalp kıracak. Bir insan, bu iki duygu arasına yeşil bir ağ gerip bir oraya bir buraya nasıl seker beyaz bir top gibi…

Seni seviyorum.

Seninle herşeyi yapabilirim diyor içimden gelen ses. Dün akşam ki filmde, sanki yüzüğü parmağına ben takıyordum ve az kalsın sinemada sessiz film oynayan seyircilerin sessizliğinin arasından, iki dudağımında arasından benimle evlenir misin sözcükleri dökülecekti sevecen kalbine doğru ve hatta puik bacaklarına… Gerçekten benimle evlenir misin diyecektim sana bir kalp mesafesinden. Derken hemen arkasından bir sorun buldum… Bu kadar hızlı masa tenisini hangi millet oynar? Kore liler mi, isveç liler mi bilemiyorum.

Kaynağından serinliklerle gelen sevgimin sayesinde yüzüne kahkahaların yapışıp kalması günleri çok yakında. Bunu bütün duygularımla karşılıklı konuştuğum için biliyorum. Şimdi ki zamana kadar bizimle birlikte gelen bütün sorunlarım için iki dakika saygı duruşunda bulunuyorum. Ve, onları geride bırakarak sana koşuyorum.

Seni seviyorum.

Bir ev düşlüyorum, senden ve benden aldığı güzelliklerle bacalarından mutluluk dumanları yükselen. Sen dikiş dikiyorsun, bende incecik bir oya işliyorum. Çay ister misin karadutum diyorum, yüzünde cevapsız bir cevap beliriyor. Hemen mutfağa koşuyorum ve karadutum çatalkaram şarkısını söylerken suyun kaynamasını bekliyorum. Günlerimiz sıcak içeceklerle demlenerek geçiyor. Mutlu mesut anılarımızın artmasına duacı oluyoruz. Seni seviyorum.

04.09.1998