20 Nisan 2012 Cuma

Karmaşk ( ı )













by GG



Aşk…


Hangi nokta onu durdarabilir, hangi virgül onu yavaşlatabilir ?



Aşk, yüreğine düştüğü anda sen çıkarsın bedininden, bilmediğin yerlerde kalırsın. Hiç girmediğin sokaklarda kendinle karşılarısın. Ne yaptıklarını ne de yapacaklarını tahmin edebilirsin. Aşk, bir evden içeri girdimi adımlarını başka diyarlarda dışarıya atarsın. Hiç girmediğin denizlerde yüzersin, hiç uçmadığın ülkelere göç edersin. Bazen martı bazen dalga olursun. Hiç karşılaşmadığın kendinle tanışırsın ve üstelik sana kendin gibi gelir. Artık sen değilsindir, aşıksındır.




Sadece onu görürsün, dünyada sadece onun yaşadığını bilirsin, daha önce hiç kimseye dokunmadığına inanırsın. Onunla birlikte doğduğuna yeminler edersin. Bir bakışıyla yüreğine hançerini saplarsın. Bütün içine çektiğin nefeslerin içinde o vardır. Her attığın adım seni ona götürür. Her içtiğin sigaranın dumanı onun siluetidir. Uyurken onu seyrettiğinde yüreğin güm gümbürt atar. Beş dakika geç kalktığında yüreğine hançerini saplarsın…




Onun için biriktirdiğin en güzel kelimeleri, nefesleri, dokunuşları, özlemleri yüreğine serersin. Artık sen yoksundur, aşk vardır. Her gün görsen, her hafta görsen, haftanın günleri üçyüzatmışbeş gün olsa yine de yetmez. Yeni zaman dilimlerini keşfetmeye çıkarsın. Sadece onun dakikası, saati, günü, ayı, yılı olur takvimler, hayatlar…







Birlikte gittiğin her yerin bir anlamı vardır. Içtiğiniz çorbanın, gözünüzü armağan ettiğiniz denizin, elele izlediğiniz filmin biletlerinin, sevgi sözcüklerinizi sildiğiniz peçetenin, ilk tatilinizde sizi ağırlayan sahil kasabasının, sabaha karşı Bambi de yediğiniz kaşarlı dürümün, AKM nin yanından ister sahilden ister ziverbey den bindiğiniz dolmuş şöforünün, Fenerbahçe de Baraka da içtiğiniz öğlen birasının, martıları simitle vurduğunuz Turan Emeksiz vapurunun kıç tarafının, Galata nın yeniden keşfedilen ara sokaklarının, Asmalımescit de aşkınız kadar yaşamış Yorgo nun, Birsen Tezer e hayranlığınızı bıraktığınız Haymatlos un, bembeyaz önlüğüne vurulup içli köfteleri içinize yuvarladığınız amcanın, Baylan da yediğiniz kup griyenin, köhne de başınıza düşen yaprakların, Moda da ufuğa gözlerinizi bıraktığınız Kemalin Yerinin, Kırıntı da tadına doyamadığınız gozo nun, Caddebostan da unutamadığınız zümküfülün, birlikte gezdiğiniz Tramvay Müzesinin, jölesini bir türlü yapmayı beceremediğiniz jumbo nun, Suadiye de günü birlikte batırdığınız Grup un, açıkta buluştuğunuz Moda Kadınlar Plajının, kahvenin içine kanyak doldurduğunuz Akdeniz café nin, 18 mart dan kiralıdığınz mavi sandalın, Göztepe de bindiğiniz faytonun tekerleklerinin, arkada duran abiden ilk biletlerinizi aldığınız Leyland ın, Sögütlüçeşme de içinden elele geçtiğiniz yuvarlak köprünün, yanından geçerken illaki uğradığınız Itır ın kır pidesinin, Kent sinamasında arka arkaya kaydığınız siyah mermerin, İkizler Yazlık Sinemasında mavi tahta sandalyelerin üzerinde içtiğiniz gazozların, elele denize atladığınız Teksin Plajı nın, saklambaç da kurt olup birbirinizi kurtardığınız Feneryolu Koru nun, Büyükada da nakış gibi işlediği köşk de birlikte tanıştığınız Çelik Gülersoy un, Kızıltoprak da yarıştığınız Go-kartların, ilk defa çarpıştığınız Göztepe lunaparkının, Top Pop da başınıza vuran atomun, Gazhane de cambaz izlerken gözlerinizi kapadığınız panayırın, ilk rugan ayakkabılarınızı aldığınız Reis in, Kagir de dinlediğiniz Suya Türkü nün, barbunları lüplettiğiniz Cumhur Kaptan ın, kıpkırmızı gün batımının karşısında sapsarı biraları içtiğiniz Kordon un, şiir yazan şair den aldığınız şiirlerin, varmidyeden yaptığınız kaçamakların, denize açılan dar sokakların, sabahın altısında sıcaklığına vurulduğunuz boyozların, Kıbrıs Şehitlerinin ara sokaklarında saklı kalmış gevrek fırının taburesinde geçirdiğiniz dakikaların, Miko turtanın ağzınızı alevlendirdiği anların, 1888 in bahçesinde içtiğiniz şarapların, Agora yı gezerken akıttığınız gözyaşlarının, Kadifekale nin surlarının kucağında buluşturduğunuz dudaklarınızın…
Gittiğiniz, durduğunuz, oturduğunuz, birlikte nefes aldığınız her yer hayattır, gerisi teferruat bile değildir.





Kendini tanıdığınımı zannediyorsun, aşık ol bakalım. Kendimden hiç bir şey gizlemiyorum mu diyorsun, aşık ol bakalım. Kıskançlık nedir bilmem mi diyorsun, aşık ol bakalım. Kendimi hayatta kaybetmem mi diyorsun, aşık ol bakalım. Hiç bir kadın hiç bir adam beni benden alamaz mı diyorsun, aşık ol bakalım. Hayatta ki an anlamlı sözcük sevgi midir diyorsun, aşık ol bakalım. Önemli olan benim gerisi hikaye mi diyorsun, aşık ol bakalım…





Kaç geceyi sabahın kucağına bıraktın, kaç günü panjurları bile açma ihtiyacı hissetmeden evin kucağına bıraktın, kalabalığın içinde insan olduğunu düşünürken kendini kaç aylarca onun kucağına bıraktın, bir bakışıyla kaç defa onu kucağından fırlattın ? Her yaptığın senden, bunu bana kim yaptırıyor diye sorma. Aşkın inanılmazlığında nefes aldığında artık sen sen değilsin, sadece aşıksın. Seni tanıyanlar artık seni tanıyamayacak ve anlamayacak. Böyle bin insan değildin ne oldu sana sorusu senin için bir anlam ifade etmeyecek. Bir anda yanından gideceksin, bir anda tekrar kendini onun yanında bulacaksın. Kendine kızacaksın ve bir dakika sonra kızdığın kendinin daha ötesine geçeceksin. Artık hayat böyle. Buna dayanamam dedikten sonra ne kadar dayanıklı olduğunu öğreneceksin. Kendinin bile bilmediği sokaklarda gezdiğine şahit olacaksın. Asla sözcüğünü bir daha kullamamayı bileceksin. Kısır döngü lafının ne kadar yetersiz olduğunu hayata bırakacaksın…





Bütün bu gidiş gelişlerin arasında bir kişinin yaşaması imkansızken iki kişi nasıl yaşamayı beceriyor dersen, aşktandır derim. Zannetme ki aşk kötü bir duygu. Bu hayatta ya da bir çok hayatta tanışacağın en anlamlı, en gerçek, en güzel, en yaşamaya değer ve tek duygu aşktır. Onu yaşamadan hayatı arkasında bırakanlar aslında arkalarında koca bir boşluk bırakmıştır. Aşkı yaşamadan attığın adımlar seni hiç bir yere götürmez. Aşk hayattır, hayat aşktır…





Karmaşk (ı) bir paylaşımın hayatın en anlamlı paylaşımı olduğunu bana söyleseler ve ben de aşkı en derinimde yaşamamış olsaydım hadi be ordan derdim. Yüreğimin vakti çok da karmaşk(ı) bir işin içine sokacağım derdim. Ama öyle değil. Aşk, hayatın her saniyesi içinde bile seni senden, yüreğini bedeninden, kendini kendinden, biriktirdiklerini kabından, bildiklerini aklından alacak kadar kendine özel bir dokunuştur, hayattır. Kıssadan hisse, aşkı yaşamadan yaşamayın. Yoksa hayata anyatacağınız hiç bir satır olmaz…




Neyse,
Aşık olun.



20.04.2012

3 Nisan 2012 Salı

gündüze ulaşamayan geceler



  









ksb


Hemen hemen her akşam barın köşesindeki yerine oturan, rakısı ile sohbet eden, arasıra başını kaldırıp etrafa bakmaz gibi gözlerini gezdiren, çok rakıdan sonra tuvalete giden, gecenin sonunda nasıl yaptığını kimsenin anlamadığı ama illaki bir kadınla kapıdan çıkıp uzaklaşan adamın anason kokulu satırları…





Güneş doğalı çok olmuştu. Bilmem kaçıncı kahvenin kokusuna sigara dumanı sarılmıştı. Çarşafın kırışıklıkları dün geceyi anlatıyordu ama evde yalnızdı. Odanın haline bakınca, uzun sevişmenin izleri her yerde görünüyordu ama kadın kokusu duyulmuyordu. Belki de dün gecenin izleri değildi. Telefonuna sürekli mesaj geliyordu. Sinir bozucu sese aldırmadan kahvesinin keyfini çıkarıyordu. Her sabah aynı güne uyanan birisinin ruh hali ile giyinmeye başladı. Yüzünde bir çok aşk yaşamış yüreğinin lekesi vardı. Çarşafları değiştirdi, odayı topladı. Arkasında iz bırakmak istemeyen bir katilin titizliği ile evi ilk haline getirdi. Kupasını yıkadı, kül tablasını kağıt havlunun içine dökerek ellerinin arasında sıktı ve çöp kutusuna attı. Evin açık olan bütün pencerelerini kapattı, kapıya doğru yaklaştı, arkasını dönüp son bir kez eve baktı ve kapıyı kilitledi. Hala bir şey yemediğinden anasonun izlerini merdivenlere bırakarak apartmandan çıktı. Bahçeyi sulayan kapıcı ile neşeli bir sohbeti kahkahası ile sonlandırarak sokağa ulaştı. Çok uzun yıllardır bu sokakta oturuyormuş gibi adımlarını kendi haline bıraktı. Sanki daha once sürekli adım attığı noktalara basıyormuş gibi ilerledi. Kimine el salladı, kimine merhaba gönderdi. Denize doğru gidiyormuş gibi bir hali vardı. Üzerine bir çok insanın asıldığı gömleği, kotunun üstüne düşmüştü. Dün gece hiç birşey yaşanmamış gibi mavi bulutların nefesini içine çekerek uzun uzun yürüdü...





Kalabalık hayatının kokusu yanında olmadan denize ulaştı. Ayakkabılarını çıkardı, çoraplarını itina ile ayakkabılarının içine yerleştirdi. Paçalarını kıvırarak denizin kucağındaki masanın yanındaki tek sandalyeye oturdu. Otururur oturmaz birası masanın üzerindeki yerini almıştı. Garsonla öpüştü, kelimeler aralarında gidip geldi ve ilk yudumunu martılara bakarak içti. Her tekne geçişinde ıslanan paçalarına aldırmadan tuzlu fıstık ve biranın aydınlığında gözlerini denizde sektirerek saatlerce oturdu.





Biz de mi masamızı denize kondursak ama şimdi ondan görmüş gibi oluruz cümlesiyle güzelliği kaçıranlara denize bakarak gülümsedi. Mesajları okudu ve sahibini aradı. Beni biliyorsun cümlesini kim bilir kaçıncı defa söyledi. Fıstıkların kabuğunu soymadan yerken birasınıda ihmal etmedi. Uzun zamandır tanıştığı martı masasının üzerine konar konmaz garson iki tane tost getirdi. Martı ile birlikte tostlarının keyfini çıkardılar. Martı, tostu bittiğinde gagasını masaya vurarak vedalaştı. Martı kadar olamıyoruz bakışlarıyla gökyüzünde attığı adımları izledi. Bir kaç defa telefonu çaldı. Kimi yaşadığı şehirden kimi gittiği şehirlerden aradı. Akşama ne yapıyorsun sorusuna akşam belli olur cevaplarını vermekten sıkılmadı. Arkasında oturanlar yalnızlığına acıdılar. Bazıları garsonlara sordular. Herkes tanıyordu ama kimse ismini bilmiyordu. Oysa bütün garsonları ismi ile çağırıyordu. Siz onun ismini bilmiyorsunuz ama o hepinizin ismini biliyor cümlesi ile ismini bize niye söylemiyorsunuz karmaşasına garsonların yanıtı, birbirimize seslenirken öğrendi herhalde oldu. Güneş tam arkasına geldiğinde cüzdanını çıkardı, her zaman ki hesabı ve bahşişi kül tablasının altına bıraktı.





Gerçekten bir çok aşkı hayatına armağan etmişti. Çocuklarını ayıran ana babalar gibi o da aşklarını ayırırdı. Sadece aşk yaşamamıştı. Bütün hayatı dokunabildiği kadar insanla paylaşmıştı. Her aşkıyla büyüdü, her paylaşımıyla çoğaldı. Gün geldi, teninde ve yüreğinde yer kalmadı. Her alınan parçadan sonra geriye kalan yamalı teni ve yüreğiyle kendi kadar dokunamayacağını anladı. Parçalarını geri istemedi. Kalanı alarak yalnızlığına doğru ilerledi…





Bira güneşi batarken rakı dolunayına doğru zaman ilerliyordu. Ezbere bildiği ara sokakların tenhalarında yürüyordu. Birisiyle karşılaşmamanın titizliğinde sigarasını içiyordu. Akşam oldu, telefonu çaldı, ne yapıyorsun sorusuna, bu akşam seninleyim cevabını verdi. Her zaman ki köşesine oturdu. Yalnızlığı ile rakısını yudumladı. Buradaki garsonlarında adını biliyordu ama onun adını kimse bilmiyordu. Bu adamı iyi izle, kimseye bakmayacak, rakısını içecek ama gecenin sonunda buradan bir kadınla çıkacak cümlesini o gece de duydu. Bir çok defa bardağının beyazlığı azaldı ve çoğaldı. Kalabalığın arasından bu akşam seninleyim gelerek yanına oturdu. Bana yine kızacaksın ama niye birlikte gelmiyoruz sorusuna beyazı bitirerek cevap verdi. Eve doğru yürümeye başladılar. Bari elimi tut sorusuna sigarasının dumanı karıştı. Bir tek sevişirken benimle olduğunun anlıyorum, artık dışarıda değil bari evde buluşalım cümlesine bir beyaz daha bitti. Yine sen de kalamayacağım di mi cümlesi bitmeden ama bak başka birisinin gece sen de kaldığını duyarsam bir daha seninle görüşmem satırları eklendiğinde evde yalnızdı.






Onca hayat zamanı boyunca kızdığım davranışları bana armağan eden sevdiklerime teşekkür ederim dediğini duyar gibi oldum ama emin değilim…




03.04.2012