ksb
Hemen
hemen her akşam barın köşesindeki yerine oturan, rakısı ile sohbet eden,
arasıra başını kaldırıp etrafa bakmaz gibi gözlerini gezdiren, çok rakıdan
sonra tuvalete giden, gecenin sonunda nasıl yaptığını kimsenin anlamadığı ama
illaki bir kadınla kapıdan çıkıp uzaklaşan adamın anason kokulu satırları…
Güneş
doğalı çok olmuştu. Bilmem kaçıncı kahvenin kokusuna sigara dumanı sarılmıştı.
Çarşafın kırışıklıkları dün geceyi anlatıyordu ama evde yalnızdı. Odanın haline
bakınca, uzun sevişmenin izleri her yerde görünüyordu ama kadın kokusu
duyulmuyordu. Belki de dün gecenin izleri değildi. Telefonuna sürekli mesaj
geliyordu. Sinir bozucu sese aldırmadan kahvesinin keyfini çıkarıyordu. Her
sabah aynı güne uyanan birisinin ruh hali ile giyinmeye başladı. Yüzünde bir
çok aşk yaşamış yüreğinin lekesi vardı. Çarşafları değiştirdi, odayı topladı.
Arkasında iz bırakmak istemeyen bir katilin titizliği ile evi ilk haline
getirdi. Kupasını yıkadı, kül tablasını kağıt havlunun içine dökerek ellerinin
arasında sıktı ve çöp kutusuna attı. Evin açık olan bütün pencerelerini
kapattı, kapıya doğru yaklaştı, arkasını dönüp son bir kez eve baktı ve kapıyı
kilitledi. Hala bir şey yemediğinden anasonun izlerini merdivenlere bırakarak
apartmandan çıktı. Bahçeyi sulayan kapıcı ile neşeli bir sohbeti kahkahası ile
sonlandırarak sokağa ulaştı. Çok uzun yıllardır bu sokakta oturuyormuş gibi
adımlarını kendi haline bıraktı. Sanki daha once sürekli adım attığı noktalara
basıyormuş gibi ilerledi. Kimine el salladı, kimine merhaba gönderdi. Denize
doğru gidiyormuş gibi bir hali vardı. Üzerine bir çok insanın asıldığı gömleği,
kotunun üstüne düşmüştü. Dün gece hiç birşey yaşanmamış gibi mavi bulutların
nefesini içine çekerek uzun uzun yürüdü...
Kalabalık
hayatının kokusu yanında olmadan denize ulaştı. Ayakkabılarını çıkardı,
çoraplarını itina ile ayakkabılarının içine yerleştirdi. Paçalarını kıvırarak denizin
kucağındaki masanın yanındaki tek sandalyeye oturdu. Otururur oturmaz birası
masanın üzerindeki yerini almıştı. Garsonla öpüştü, kelimeler aralarında gidip
geldi ve ilk yudumunu martılara bakarak içti. Her tekne geçişinde ıslanan
paçalarına aldırmadan tuzlu fıstık ve biranın aydınlığında gözlerini denizde
sektirerek saatlerce oturdu.
Biz
de mi masamızı denize kondursak ama şimdi ondan görmüş gibi oluruz cümlesiyle
güzelliği kaçıranlara denize bakarak gülümsedi. Mesajları okudu ve sahibini
aradı. Beni biliyorsun cümlesini kim bilir kaçıncı defa söyledi. Fıstıkların
kabuğunu soymadan yerken birasınıda ihmal etmedi. Uzun zamandır tanıştığı martı
masasının üzerine konar konmaz garson iki tane tost getirdi. Martı ile birlikte
tostlarının keyfini çıkardılar. Martı, tostu bittiğinde gagasını masaya vurarak
vedalaştı. Martı kadar olamıyoruz bakışlarıyla gökyüzünde attığı adımları
izledi. Bir kaç defa telefonu çaldı. Kimi yaşadığı şehirden kimi gittiği
şehirlerden aradı. Akşama ne yapıyorsun sorusuna akşam belli olur cevaplarını
vermekten sıkılmadı. Arkasında oturanlar yalnızlığına acıdılar. Bazıları
garsonlara sordular. Herkes tanıyordu ama kimse ismini bilmiyordu. Oysa bütün
garsonları ismi ile çağırıyordu. Siz onun ismini bilmiyorsunuz ama o hepinizin
ismini biliyor cümlesi ile ismini bize niye söylemiyorsunuz karmaşasına
garsonların yanıtı, birbirimize seslenirken öğrendi herhalde oldu. Güneş tam
arkasına geldiğinde cüzdanını çıkardı, her zaman ki hesabı ve bahşişi kül
tablasının altına bıraktı.
Gerçekten
bir çok aşkı hayatına armağan etmişti. Çocuklarını ayıran ana babalar gibi o da
aşklarını ayırırdı. Sadece aşk yaşamamıştı. Bütün hayatı dokunabildiği kadar
insanla paylaşmıştı. Her aşkıyla büyüdü, her paylaşımıyla çoğaldı. Gün geldi,
teninde ve yüreğinde yer kalmadı. Her alınan parçadan sonra geriye kalan yamalı
teni ve yüreğiyle kendi kadar dokunamayacağını anladı. Parçalarını geri
istemedi. Kalanı alarak yalnızlığına doğru ilerledi…
Bira
güneşi batarken rakı dolunayına doğru zaman ilerliyordu. Ezbere bildiği ara
sokakların tenhalarında yürüyordu. Birisiyle karşılaşmamanın titizliğinde
sigarasını içiyordu. Akşam oldu, telefonu çaldı, ne yapıyorsun sorusuna, bu
akşam seninleyim cevabını verdi. Her zaman ki köşesine oturdu. Yalnızlığı ile
rakısını yudumladı. Buradaki garsonlarında adını biliyordu ama onun adını kimse
bilmiyordu. Bu adamı iyi izle, kimseye bakmayacak, rakısını içecek ama gecenin
sonunda buradan bir kadınla çıkacak cümlesini o gece de duydu. Bir çok defa
bardağının beyazlığı azaldı ve çoğaldı. Kalabalığın arasından bu akşam
seninleyim gelerek yanına oturdu. Bana yine kızacaksın ama niye birlikte
gelmiyoruz sorusuna beyazı bitirerek cevap verdi. Eve doğru yürümeye
başladılar. Bari elimi tut sorusuna sigarasının dumanı karıştı. Bir tek
sevişirken benimle olduğunun anlıyorum, artık dışarıda değil bari evde
buluşalım cümlesine bir beyaz daha bitti. Yine sen de kalamayacağım di mi
cümlesi bitmeden ama bak başka birisinin gece sen de kaldığını duyarsam bir daha
seninle görüşmem satırları eklendiğinde evde yalnızdı.
Onca
hayat zamanı boyunca kızdığım davranışları bana armağan eden sevdiklerime
teşekkür ederim dediğini duyar gibi oldum ama emin değilim…
03.04.2012
2 yorum:
ÇOk güzel anlatmışsınız. Ellerinize sağlık.
sizin de yüreğinize ve bakışınıza sağlık. teşekkür ederim.
Yorum Gönder