15 Ocak 1999 Cuma

yorgunum...














 ksb


Karamsar bir koku var, bulutların rengi kendilerini tanıyamıyor, bir kuşun kanadı vücuduna yapışmış tek ayak üstünde yığılıp kalmış, gündüzün gözünü güneş alıyor, demiryolunda sek sek oynanıyor, açık pazarda yelkovan standı kurulmuş, tren geliyor ve sek sekleryıkılıyor.
Çok direndim, direnirken daha çok yoruldum. Her şeyi düşünmeye çalıştım, belki gerekmeyeni bile üstüme aldım ve üstüme kaldım.

Çok sevmesende olur mu?

Olur, önemli olan huzur denilen kelime. Kim bulmuş, sınırını kim çizmiş belli değil. Yani kim vurduya gitme durumu söz konusu.

Yorgunum.

Bilemez haldeyim. Hal ve gidiş notum kırık, hiçbir ortopedist kabul etmiyor, kendi kendine kaynaması gerekiyor deniyor. Geçecek, yazana kadar geçti bile ama bilinsin istedim. Geçti diye acıtmadı değil.

Nerede kalmıştık. Hızlı trenler var ve hızlı gider. Bindiğinde hızlı gidiyor diye şaşırmıyorsun, çünkü hızlı tren. Hiç hızlı trene binmedim ama üzgün değilim. Sevdiğim içinde çok mutluyum. Sevmenin önemi, günün birinde gerçekten önem olacak. Gerçi biz sevgininde bokunu çıkarırız. Sevgiye, onu koruyacağımızı düşündüğümüz birçok kural koyarız ve bunaltırız. Niye hiçbir şeyin hakkını veremiyoruz? Ya da niçin veremiyoruz? Veya neden veremiyoruz? Verme bilincimiz rahmetli, alma bilincimiz dokuz canlı.

Aşkım.

Atmosferin altındaki yaşamımızda gelip geçen günlerin yanında kalıcı günlerde oluyor. Aşk ile yüzünü yıkadığında kalan çapaklar acı veriyor. Ama, bütün dünyayı onun renginde görüyorsun, büyüleniyorsun. Nereye kadar peşimizden gelecekler? Gizli bir geçit var mı? Gizini kim bilir ya da yok mu? Biz yine var diye düşünelim ve gizli geçite gerek kalmadan gizsiz yerlerde mutlu yaşanacağını bilelim. Onlar gizlensinler.

Daha dün denilen zamanda birbirimizi kırma çalışmalarında bulunurken, bir an için bile ikimizde duraklamazken, ne yapıyorum diye bile düşünmezken, bugün sesimizin tonu sevgi dolu. Madem ki gün doğumunda gecenin karanlığı görünmüyor, niye tartışıyoruz diye üzülüyoruz. Bir diğer yönden bakma çalışması yapıldığında ise , madem sevgimiz bu kadar tedavi edici, niye tartışma anında tedavi başlamıyor?

Uçurtmanın kuyruğuna yüreğini bağlamış birisiyle tanıştım. Gökyüzünde süzülmek uğruna, uçurtmanın havalanması için uygun zaman ve insanı beklemeyi kabul eden bir canlı. Bütün şartlar biraraya gelecek ve süzülecek. Önce bile şaşırmadım, hemen hem fikir oldum. Bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz şeyler, bütün diğerleri için yanlış bile olsa yaşamalıyız.


Yaşayamadığımız zamanlar kimin hanesinden silinir?


Bize yapma diyenlerin mi, yoksa bizlerin mi? Cevap bile vermeye gerek görülmeyen bir durum. Uçurtmanın ucunda ip bile olsa havada iken özgür gözükür. Bir dostunun uçurtmayı tutması gerekir. Sen de biraz ileride avucun ip dolu koşturmaya başlarsın. Uçurtmayı bırakan hayran hayran seyrine dalar, gözlerini gökyüzüne armağan eder. Bir daha ki sefere ipi kendi avucunda hissetmek ister. Devir teslim.

Bir insana niçin aşık olunur? Iyi ki tarifi yok, yapay aşkların arasında kalırdık. Aşka inanmayanlar var. çok normal. Nasıl karşısındakini sadece kadın ya da erkek olarak görenler olduğu gibi.



Anasının karnındaki çocuğun cinsiyeti insan olur mu?


Sevgilim, beni duyuyor musun? En azından okuyorsun. Bazı küçücük dokunuşlar nefes olur hayatın yorgunluklarına. O dokunuş yapılmasa kimse kızmaz. Ama yapıldığında yürek dinginlikleri verir insana. Ben sana sabahları mesaj yollamasam, bana mesaj yollamıyor diye kimselere şikayet etmezsin. Ama mesajımı aldığında yüzünde hafif bir tebessüm oluyorsa, işte demek istediğim o. Küçük dokunuşlar hayatı kolaylaştırır, aşkı anlamlaştırır. Senin içine sigara içme isteği kapıdan girmeden ben sana sigaranı yakıp verdiğimde, düşündüğümü değil düşüneceğimi biliyorum diye mutlu oluyordun. Işte bunu söylüyorum. Insan bazen kelimeleri ağzından çıkarmak istemez, sevdiği hissetsin, tepki versin ister. Hissetmezse ne olur? Belki, hiçbir şey olmaz. Ama önem vermeye vermeye önem kelimesinin sözlükten çıkmasına neden olacak insanlar.


Biz, birbirimiz için önemliyiz…


15.01.1999

13 Ocak 1999 Çarşamba

saklambaçta kurt olsanız kimi kurtarırsınız?


















ksb


Bedenimin içine sıkıştırılmış bütün öbjeleri dışarıya kusmak istiyorum. Gerekirse lağman yapsınlar ve kurtarsınlar beni bu derin objelerden. Kimin kararı ile bu bilince sahip oluyoruz ? Bütün bunları tek başına mı başarıyoruz ? Sıkılaştıkça zorlanacağına daha kolay alışır hale mi geliyoruz?

Ya ruhuma ne demeli… Alıp başını gidiyor. Hiç bana sormuyor, söylemiyor. Kim biliyor ruhumun nereye gittiğini ve hatta bazı geceler geri dönmüyor. Tamam modern yapılı birisiyim ama insan merak ediyor.
Nereye kadar çekebilirim? Gözümün alabilirliği boyunca geleceğe bakabilir miyim? Gelecek kolumuzun altında olsa daha mı rahat olacağız? hic.www.ruhlaralemi.com.plazma gibi dokunmatik ama yaşamamatik paylaşımlar sonucunda sürüyor hayatın tik takı artık. Çok şey değişti ama en çokta sanal paylaşımlara alıştık. Zaten yaşarken hakkını veremedikten sonra sanal olsa ne farkeder.

Bedenime geri dönelim. Bugünlerde kaba denilen ama aslında çok hassas olan derimde bir yaratık büyüdü. Literatürde çıban deniyor. Bir haftadır onunla birlikte düşüp kalkıyoruz. Belki de kıl dönmesidir. Her neyse, yabancı ve konuşmadığın biriyle sevişmek gibi onu hissetmek. O da arasıra içini boşaltıyor. Yazının peşinden gitmek, bazen insanın kendini elinden kaçırmasına sebep oluyor. O nedenle ne zaman yazmaya başlasam ruhuma bir halat bağlarım ve çok uzaklaşınca geri çekerim.


Günaydın diyen bir ses içeri girdi. Günaydın. Yaşamın satırları kopuk, cümleleri devrik hatta şifreli. Illaki uğraştıracak. Aslında ayşegül hep tatilde olsa ne güzel olur. Şu deli başımızı alıp attalara gidecek, gittiği yeri tanıyıp, insanlarla kardeş olup, hoş sohbetler peşinden koşturacak, gönül alma zamanlarında kendimizi kaybedecek soluk alan mekanlara kavuşamadık.


Hislerimizi kupon karşılığı bile olmadan paylaşmaya kalktığımızda apaçıkta kalıyoruz. Hisler, hissedilmiyor. Oyun bile oynanmıyor. Yoklar. Aşk ateşine no-frost yaklaşımlar söz konusu. Konunun umutsuzluklarla bir ilgisi yok. Şu anda aşığım. Ama aşkımızın ritmi huzur üzerine kurulmalı, kavga ile tanışmamalı, kendini kendinden uzaklaştırmamalı…


Önceleri kendimi kaybettiğimin bile farkında olmadan kayboldum, bazı geceler tek başına kaldığımda kendime inanamadım. Nasıl böyle bir yaşayan olduğumu, anlam çalışmaları yapmama rağmen anlamlandıramadım. Kayboldum, üstelik yolda kendimle karşılaştığımda farkettim kaybolmuşluğumu. Ama aşk beni bilinmeyenlere götürdü diye üstelemedim ve elbette bilinen yollar bulunurdu. Sevdiğim insan bu benle birlikte olmaktan rahatsız, sızılı, kızgın, üzgün ama umutluydu. Her ne kadar aşkın dingin sularına ayak sokmak istesede o da biliyordu aşkın hiçbir zamazingoya benzemediğini.
Ecel terleri döktük, birbirimizi kırdık, ikimizde farklı şekillere büründük ve hala aşığız. Ben, aşkın hiçbir satırını atlamadan yaşamanın, sevdiğim ise huzurlu bir aşk ortamının düşüncesindeydi. Aşk laftan anlamaz, kimseleri düşünmez, acısını en acı şekilde dokundurur, mutluluğu o acıyı bile unutturur. Ipi gerdik ve ayrı yerlere kıç üstü düştük. Kıçım başıma, başım kıçıma geçti. Ağzımdan osurdum, kıçımdan soluk aldım. Kendimden utandım, utanmama kızdım, senin bu yönünde bir yerlerinde yaşıyor ve gerekli gördüğünde başını uzatıyor dedim. Çok acayip, hatta yeni bir kelime türetmeli bu hissin anlamını verecek. Ben bunları yaşıyorum ve yaşatıyorum. Inanılası bir yer bulamıyorum. Ben bunları yaşadım. Bugüne kadar doğru yaptığım ne varsa, ben olmamı gerçekleştiren, hepsi püf. Ve bunları soluk aldığım sürece en çok sevdiğim insana yaşatan yine ben. Yıkıl karşımdan dedim kendime ve ağzımdan tek bir laf çıktı, aşığım. Iyi bok yedin de aşık oldun. Güzelim insanın duygularını kör ve topal düğüm yaptın, her seferinde ama aşığım dedin, eeeee. Haklıydım çünkü aşıktım. Bazı yepyeni duygularımın esiri olsamda, her geçen güne mutlulukla birlikte illaki birkaç sorunda sıkıştırsam da aşıktık. Öyleyse yüreklerimiz bildikleri yere geri gelene kadar acınında, mutluluğunda keyfini çıkarabilirdik.

Farklı olma iç güdüsü sıradan olanın tek düzeliğinden mi yoksa siyahın karşısında beyaz olma isteğinden mi? Bazen beyaz olduğunu bile bile siyah dediğim anlarda, farklı olma alışkanlığından olduğunu biliyorum. Ama içimde iki cinside bir şekilde anlayacak bir bölüm olması gerektiğine inanıyorum. Bazı noktalarda kadın gibi görebilmek bazılarında ise erkek düşüncesiyle bakabilmek. Her zaman kadınlarla içiçe olup, onların ve de bizlerin önce insan olduklarını düşünüp, birlikte yaşadığımız yuvarlakta ya da herhangi şekilde hayata anlamı birlikte vermenin daha keyifli ve gerçek olduğunu biliyorum. Bir insanın ne düşünebileceğini hissedip ona hissettiğini göstermek ve onun mutluluğunu yüreğinde görmek inanılmaz duygular toplamı. O zamanlarda kendim olabildiğine inanıyorum.


Saklambaçta kurt olduğunuzda kimi kurtarırsınız?


Hayatımızın uzunluğunu bilsek şimdiki benlerimizin neresinde oluruz acaba. Şu gün, haziranın 27 sinde 2009 yılı boyut değiştireceğini bilen tazecik bir kız çocuğu nelere önem verirdi? Birçok yapmayı istediğimiz kendi duygularımızı hep sonralara ertelermiydik? Öyleyse her kişi kendine bir tarih belirlesin ve tüm istediklerini doyasıya yaşasın. Kendi varlığımızı, sorunlarımızı, acılarımızı, kahkahalarımızı en iyi biz biliriz. Kendi yanlışımızı yapma şansına hepimiz sahip olmalıyız. Sunulan bir hayatın yaşam dakikaları örümcek ağlarına karışır. Bizim olan bir dakikanın bütün günü kurtardığı çok görülmüş bir vakadır…

1999