18 Temmuz 2001 Çarşamba

üç nokta


















by GG



Uykunun, gözlerden ayak parmaklarına kavuşma anında bile uyanık kalan bir ruhla birlikte yaşarken, hayatın hiçbir anını kaçırmama telaşıyla pır pır eder yürek…

Sadece kucaklamak ve kucaklanmak peşinden koşarken, dingin anların acısı tiz oluyor. Gözyaşlarını yüreğinden sıkan, ruhunu sayısız mandalla rüzgara teslim eden, kahkahalarını paylaştıkça hisseden ve sadece anın kıymetini bilen bir soluk olmak…

Bedeni gidemese bile ruhuna küçük sahil kasabasında taş sektirten, kalabalığın öznesinde kendine sarılabilen, basit zevklerin sıralarına oturabilen ve kördüğüm anlarında küçücük ucunu bulma sevdasına tedavülden kalkan, gerçek olma yokuşlarında arnavut kaldırımlarına iz bırakma uğraşında bulunan kendini kimlere anlatsın…

Ve, son satır yolculuğundan üç noktaya…

2001

6 Haziran 2001 Çarşamba

sigara dumanı

















by GG



Bir sigara dumanını izlerken karşımda buldum seni…

Bilinmezliğinle merhabalaştım, sahil kenarında dalga sesleri okşayışları arasında konuştuk, aniden gecenin koynunda buluştuk ve sabah kendim gibi uyandım…
Yumuşacık, anlamlı, sımsıcak, heyecanlı, pişmanlık duygusu yokluğunda, aranılan keyif duygusunda ve ben olarak günaydınlaştık…
Şarkı sözlerinin arasından seni izledim, kollarımın arasında seni buldum, tenimin karnaval çoşkusunu hissettim, seksi sesinle kendimden geçtim…
Yarım ölçek kıvamında nescafe kokusu yayıldı paylaşılan odaya, beğenmediğin göğüslerini benden saklamaz oldun, şehiri arkamda bırakıp üç günlük dünyayı bir odaya misafir ettim, ne yaşadımsa gerçekten yaşadım, ne hissettimse gerçekten hissettim…
Ne kadar güzel birşey oyun oynama gereği aklına bile gelmeden yaşadığın mutluluğu doyasıya paylaşmak…
Sevgili Pamuk Helvacığım, sadece ile anlatılamayacak kadar çok şey paylaştık, uzun yıllar ve acılar gerekmiyor her güzellik için ve bu kelebek mutluluğunu seninle yaşadığım için çok sevinçliyim.
Telefonunu alırsam rahatsız ederim dedin, rahatsızlık ne kelime keyfiniz olur. İllaki bir isim gerekmez doğan bir çocuk için, o ismi olmadanda kendi yolunu bulur, dilediği gibi yaşar, ister sahil kasabasında ister karmaşanın ortasında ve kucaklaşır paylaştıklarıyla…
Mutlu anımızda, belki hiç kimseyi görmek bile istemediğimizde, aniden, önceden planlayarak ya da hayat nehirinde sırt üstü yol alan iki yaprağın söğüt gölgesinde dinlenme anında buluşuruz.

İsimsiz kahraman olmak daha anlamlı…

2001

4 Ocak 2001 Perşembe

bir köşede














ksb



Birşeyler yazmak istedim gözyaşlarımın peşisıra. Kağıt aradım evin odalarında. Karşıma çok yıllardır bir köşede saklanmış saman kağıtları çıktı. Genç çocukları seyrederken ağladım ve gençliğimde kullandığım saman kağıtları kucakladı beni. Nereye kadar yok sayacağız yaşadıklarımızı. Herbir acı, içten kaynaklanan kahkaha, her bir sevgili, geride bıraktığımız dostlar, dinlemediğimiz ve anlatamadığımız aileler, ilkolkulda yanında oturduğumuz ve kaybettiğimiz çocuklar, utandığımız ve gülümsediğimiz eski hallerimiz ve yaşadığımız herşeyi topladığımızda biz oluruz, ben olurum. Unutkanız. Kendimizi bile unutuyoruz. İki ayağına farklı ayakkabılar giyip, askı ile tututurduğum pantolanunun içine kazağımı sokarak dolaşırken beni anlamazmış gibi bakanlara aldırmadan dolaşıyordum. Şimdi ben bakıyorum ve bana aldırmadıklarını unutuyorum.
Herşeyi yapmaya hakkımız olduğuna inanıyoruz ve bu benim hayatım diyebiliyoruz. Her insanın hayatı var. Kimi beni acıtır kimi mutlu eder. İstediğimi seçme hakkım var. Acımı istiyorum, beni acıtacak insanları biliyorum ve gider acımı yaşarım, bıkınca geri dönerim.
Bir dolmuş kuyruğunda beklerken sekiz kişi biner ve dokuzuncu ne şanssızım der. Aslında bir sonraki dolmuşun birincisiyiz. En öne tek başımıza oturabiliriz. AKM nin yanındaki dolmuşlara günü çok arkada bırakıp önüme yaklaştırdığım ve alkolle kucak kucağa kaç defa bindim acaba, kaç tanesinde sızıp Bostancı da şöför arkadaş tarafından uyandırıldım ? Kimbilir…Moda daki kadınlar plajından denize hiç girmedim ama bomontiden çok defa seyrettim şimdi yaşlanmış olan kadınları…
Kadınlar, sevdiğimiz ve anlayamadığımızı düşündüğümüz, aldattığımız ve aldatıldığımız, anne ve aşkım dediğimiz hepsi kadın ve ben erkeğim. Biliyorum ki sürekli bir arada olamayız ama onlara dokunmadanda kendimiz olamayız. Kadınları İstanbul a benzetiyorum, hep buradan gitmek isteriz, küçük bir kasabada denizde taş sektirmek isteriz ama hala buradayız. Kadınların bizi anlamadığını düşünürüz, ayrı gezegenlerden geldiler laflarını duyarız, hem onları hem kendimizi acıtırız ve hala kadınlara dokunuruz. İstanbul ve kadınlar, boşuna boğaz en güzel kadının boynu gibi görünmez, gerçekten boğaz kadar kocamandır kadınların gerdanı ve öpmekle aşınmaz. Kaç tane taptaze gerdana yüreğimi sokarak kendimdem geçtim, o ince kıvrımın cazibesinde kendimi dinlendirdim. Aşık oldum delileri kıskandıracak kadar, adını bile öğrenemeden tenlerine kıvrıldım, bazen bir gece bazen yıllarca, hiç bitmeyecekmiş gibi ve sabah uyanmadan buhar olmak gibi, hepsi aklımda, hepsi tenimin biryerlerine gizlenmiş ama sen yüreğimdesin…
Yıllar önce sadece sevgilimle sevişebileceğimi düşünürdüm ta ki sabah uyandığımızda adını öğrendiğim insana kadar. Hayatın her tarafı vezuv gaz sobaları ile dolu, dokunuyoruz, yanıyoruz ve öğreniyoruz. Neyseki sıcaklığı önce tenimize dokunuyor ve her seferinde ruhumuzda yanmıyor. Uç uç böcekleri avucumuzda ama dilek tutmasını unutmuşuz.
Boşvermişlik ve anlamsızlık paçalı donlarımıza kadar bulaşmış…
Bir dost sevgili tezi ortaya atmıştım çok eski zamanlardan bir zamanda ve hayatta. Dost sevgilinin açılımı, herşeyi içtenlikle paylaştığın, gözyaşlarını ve kahkahalarını gönül rahatlığıyla verdiğin, yanındayken çırılçıplak ruhlarla dokunduğun ve seviştiğin. Gerçek dost tarifinden tek farkı bir tutam seks eklenmesi. Bir tutam demek hissetmemek ya da az demek değil tam aksine sonuna kadar hissedip paylaşmak demek…

2001