6 Aralık 2008 Cumartesi

sözcüklerin imbata dönüştüğü mekan


















by GG


Sözcüklerin imbata dönüşüp, içinde oturan insanlara dokunduğu bir mekanın dile gelip kendini anlatması ya da imbatına dokunmuş birisinin
Miko’ yu anlatması kolay mıdır ?

Biraz sonra anlayacağız…

İstanbul’ da girip çıkmadığı mekan bırakmayan, o kadar mekan içinden sadece bazılarını kendisi için yolgeçen hanına çeviren, sokakların aldığı nefesi seven, dün tekmelediği taşın ertesi gün onu bıraktığı yerde beklemesine alışkın olan, denize doğru yürüyen, onun kenarında sakinliği kucaklayan, ufuğa bıraktığı kelimeleri toplayan, sözcüklerini denizin üzerinde kaydıran adamın Kordon’ da oturmak yerine nefesini sevdiği sokakta oturmasının hikayesi olur ancak Miko’ yu anlatmaya çalışmak…

Can Yücel sokağı çıkmaz sokaktır benim için, sadece Miko’ ya kadar gidebilen bir sokak, diğer sevgili sokak sakinleri bana kızmasınlar, ne yazık ki sabitleri olan bir insanım onca gidip gelmelerime rağmen…

Kıbrıs Şehitleri’ ni hayata açan damarlarını severim, özellikle ikinci kordona geçit olan dar sokaklarına belirsiz aralıklarla adımlarımı ve düşüncelerimi bırakırım. Miko, hayata eklenmemişken, sokağın numarası anlamlı bir güzelliğe kavuşmamışken de içinden geçip gittiğim bir sokakta, tıpkı diğer sıcak sokaklar gibi…

Can Yücel sokağı,
artık sadece hayata açılan Kıbrıs Şehitleri damarı değil benim için,
Miko’ ya açılan bir anlamlı bir yolculuk…

Belki loş bir insanım, ışığın aniden üzerime yansımasını sevmiyorum da sokağın bedeninin üzerinden sekerek bana dokunmasını seviyorum, denizin kenarında oturmasını seviyorum da belki
Miko’ yu deniz zannediyorum…

Papilina mevsimi mi ?

Geçen gün yine oradaydım, İstanbul-İzmir gidip gelmelerimin İzmir sırasındayım ve girişteki masanın sırasındayım. Yeni olan masa örtülerini yeni gelen örtülerle değiştiriyoruz ve onlarla takım ruhu içinde olan perdeleride sarı çubuklara sarmalıyoruz. Kerem’ in ellerinde sarı malzemeler ve iki denizci aydınlatması var. Bunların,
tavandan misafirlerin üzerine dokunan loş bir güneş olmasını istiyor
sevgili Cenap…

Bu kadar heyecan, bu kadar düşünce, bu kadar acele ancak sevgiliye hissedilir Elçincim, dikkat et güzel bir kuman var, hatta biraz abartayım, Miko’ nun kuması bile olabilirsin…

Neyse, aydınlatmaları nasıl takacağız konuşmalarından biraz sonra Kerem geldi ellerinde asılmaya hazır hale gelmiş aydınlatmalarla, içeri girdiğinizde ve başınızı yukarıya doğru kaldırdığınızda
loş güneş ışıklarını sizlerle paylaşan gemici aydınlatmalarını görebilirsiniz…

Bu arada,
Miko limanına bağlı sandalın durduğu alanı nasıl değerlendirebiliriz düşüncelerim var, nedense oraya takmış durumdayım, orayada birkaç masa koyalım da Miko daha çok kazanıp daha çok yıllarca
hayata kendi anlamını eklemeye devam etsin diye,
sanki Miko’ ya ortağım…

Kerem, kuru incir var mı ?

Miko,
benim İzmir’ deki yolgeçen hanım…
Alsancak’ da yürüdüğümde, bilinçli ya da bilinçsiz olarak bir şekilde kendimi orada bulurum. biliyorum ki tanıdık biri orada beni bekliyor, Cenap, Elçin, Mehmet, Kerem, Ayça ve daha isimlerini öğrenemediğim sevgili insanlar beni orada bekliyor. Onları,
Miko’ da buluşmak için randevulaştığım dostlarım olarak görüyorum…

Bir mekanın,
yaşadığı uzun yılları arkasında bırakmadan bugüne ulaşabilmesi için, umursamaz, unutkan, sabırsız, düşüncesiz, sevgisiz, tensiz olmaması gerekiyor. Miko’ nun tenine dokunduğunda, en azından ben dokunduğumda inanılmaz bir ten uyumumuz var, mekanfili falan değilim ama kendim gibi hissettiğim mekanların canlı olduklarını düşünürüm. Onlar, aldıkları nefesi benimle paylaşırlar, düşüncelerimi dinlerler, kızgınlıklarıma sabır gösterirler, sarhoşluğuma sade kahve olurlar, birlikte gelişir ve birlikte uzun ömürleri paylaşırız.

Dikkat, Miko turta çok sıcak !

O nedenle, Miko benim İzmir’ deki yolgeçen hanım, yola çıkmanın zorluğu bilen insanların, kendi adımlarını hayata armağan edenlerin, farklı düşüncelerin birarada dolaşmasından anlamlar çıkartanların, gerektiğinde kavga eden ve kavganın bütünleştiriciliğini yakayabilenlerin, hayatın hayat olduğu bilen ve kendimiz dışında hiçbir gücün hayatımızı güzelleştirebileceğine ya da çirkinleştirebileceğine inanmayanların, keyiflere ve hayata doğru tatlı bir imbatla yolculuk edeleceği
değerli bir canlıdır sevgili Miko.

Bilmem anlatabildim mi ?

2008

Hiç yorum yok: