30 Mart 2012 Cuma

yürek kolu

















ksb



Kordonumdan ayrılalı çok oldu.




Düzenler yuvarlağına konduğumdan beri  hiç durmadan çoğalmanın kucağında sürekli paylaştım. Tek başına insan olunamayacağına inandım. Alfabeyi öğrendim, çarpım tablosunu ezberledim, ali ye topu tutturdum. Trampet çaldım, müsamere zamanlarında siyah kilotlu çorap giydim. Ilk diplomamı aldım, çıkışımı aldım, sokaklara armağan oldum.




Paylaştıkça büyümenin basamaklarında sürekli çıktım. Çocukları sevdim, kadınları sevdim, insanları sevdim. Hepsinin beni bütünlediği büyüsüyle nefes aldım. Aşağıya bakmak hiç aklıma gelmedi. Her geçen günün sonunda yukarılara doğru ilerledim. Dostlarımla çoğaldım, sevgililerimle güzelleştim. Yüreğim herkese açık oldu. Çok eşli anlarımda tenim dokunabilene açık oldu. Gözlerim hep yakını gördü. Gölgelere bakmadım, yüzlerin çizgilerinde kaldım. Aşık oldum. Inanılmaz duyguların en halinde en deli halimle tanıştım. Iyi ki olmuşum, iyi ki hayatı anlamlandırmışım. Herkese yetişebileceğim inancımla tek başıma, çok kişilik koştum.




Düştüm.




Insan biriktirdim. Her şehirde, sahil kasabalarında, dağ köylerinde, düzenler yuvarlağının en ortasından en ucuna kadar insan biriktirdim. Zaman içinde değerlenirler ve satarım diye düşünmedim. Bazen bir gülüşe bazen bir göz yaşına kapılıp hayatımı yüreklere sundum. Insansız yaşayamacağıma inandım. Sevmeden sevişemedim. Saklambaçta kurt olduğumda herkesi kurtardım. Misketlerimi paylaştım, dokunuşlarımı paylaştım, yüreğimi paylaştım, tenimi paylaştım, kahkahalarımı paylaştım, gözyaşlarımı kendime sakladım, dostlarımın göz yaşlarını topladım.




Her geçen dakika çoğaldım. Gündüzüm, öğlenim, akşamım, gecem benim olmadı, sevdiklerime armağan oldu. Sürekli dinledim, sürekli anladım, sürekli yetiştim. Kalabalağımın arasında gözükmez oldum.




Düştüm.




Bütün sırları uzun ama ince bedenimin içine yerleştirdim. Yıllarca sakladım. Bildiklerimin karmaşasında, hiç bir sırrı birbirine dokundurmadan içimde kozaladım. Eski sevgili fotoğrafları, eski ve yeni sevgili yazılarını dolabımın ince yerine gizledim. Ne yazılan bildi ne de şimdi yanında olan. Sadece cümleleri değil hayatları içimde biriktirdim. Gerekli olduğu zaman geldiler, sırlarını, yazılarını, huzuru aldılar, gittiler. Paylaştıkça çoğaldım, çoğaldıkça yalnız kaldım. Bıkmadım dinlemekten, bıkmadım anlamaktan. Hayata kolları en ucuna kadar açık geldiğimden, en acayip yaşanmışlıklar bile bana kaldı. Nasıl olsa en manyağımız o, ona hiç bir şey garip gelmez cümlesinin içine hayatları sakladım. Kendilerinden utandılar, benden utanmadılar. Kendilerine söyleyemediklerini bana söyleyerek boşaldılar.




Yalnızlık, mutsuzluk, çaresizlik, kimsesizlik durumlarında gelip, yürek kolumu çektiler. Koştum, sarıldım, rahatlattım ve el salladım.



Kendimi, herkese yetişebilecek bir kahraman zannederek, bitmeyeceğine inandığım heyecanım ve sabrımla her an yüreğine asılınacak bir nefes alan olarak o odadan diğer şehire, kadınların karmaşasından erkeklerin yalnız kalamamalarına koşup durdum.
Nasıl dayanıyorsun diyenler oldu ama onlarda hayatlarının yorgunluklarını bana bıraktılar. Bütün yorgunlukları üzerime örterek yalnız gecelerimin uykusuzluğuna daldım.




Düştüm.




Bir bakışta sevildim, eksik kalanlara denk gelince sevildim, dinlemelerim ve anlamalarımla sevildim, yüzleri görünce içlerinde duranlara dokununca sevildim, en acayip yaşanmışlıkları sıradanlaştırınca sevildim, kimseler ortalıkta olmadığında sevildim, tenlerin nefes alan kıvrımlarında büyüyünce sevildim ve acaba kaç kişi gözlerimin rengini biliyor?




Yalnızlık, mutsuzluk, çaresizlik, kimsesizlik durumlarında gelip, yürek kolumu çektiler. Koştum, sarıldım, rahatlattım ve el salladım.




Bir çok insan zamanı boyunca böyle geldim, böyle devam ettim. Insanları taşıdıkça daha da güçlendiğine inanıldığı için bir kaç hayatlık insan biriktirdim. Bir gecelik, bir ömürlük paylaşımların arasında bir fark göremedim. Herkesi, kendimin bile sığmadığı bedenime yerleştirdim…




Bir gece arafta kaldım. Aylarca çıkmadım. Çağrıya geri dönmemek ayıptır dediler. Herkesi yorulmayacağıma inandırdım. Herkesi göz yaşımın olmadığına inandırdım. Herkesi derdim olmayacağına inandırdım. Herkesi anlatacak bir şeyim yok dinleyecek zamanım çok sözüne inandırdım. Insan olarak görünmeyecek kadar içlerine geçtim. Kalabalağın ortasında yalnız olduğumu biliyordum ama bu kadar yalnız olduğunumu neden anlamadım onu anlamadım.




Bu satırları şimdi yazıyorum ama şimdinin anlatımı değil. Başlıkları önceden yazmıştım. Denk geldiğinde bir tanesini alıp yazmaya başlıyorum. Sırada, Kendine mutlu bak, Karmaşk ( ı ), Hayatı sektiriyorum, Nasıl öğretirim sana üşümemesini, Gündüze ulaşamayan geceler, Kanepenin iki ucu, Ten taciri gibi başlıklar var. ne zaman yazarım, yazar mıyım bilmiyorum…




Aşağıya baktım ve herkesin yukarıda olduğunu gördüm. Yanıma denk gelen sadece gölgem oldu. Artık sevmeden sevişebiliyorum. Yalnızlığımın bana bir armağan olduğunu biliyorum. Yaşanacak ne varsa yaşadığımı ve artık tekrarlardan sıkıldığımı biliyorum. Bana dışarıdan bakınca her şey eskisi gibi görünüyor ama kendim kendi kadar. Yine dinliyorum ama sıkılıyorum. Yine anlıyorum ama yıllardır aynı sorunu yaşayanlardan sıkılıyorum. Bir hayat boyu bir ilişki sorunu kadar yol alamayanlardan sıkılıyorum. Bedenim ve ruhum bu duruma alışık olduğundan eskisi gibi görünüyorum. Düzenler yuvarlağında yalnız olmanın bir lütuf olduğunun biliyorum. Olmayanları olmuş gibi, yapmadıklarını yapmış gibi, kendini olduğundan pek çok gibi anlatanları hala dinliyorum ama umursamıyorum. Düzenler yuvarlağında benim için çözülecek bir sorun, bir insan yok. Herkes kendi kadar. Herkes aynı. Yorum farklı.




Yalnızlık, mutsuzluk, çaresizlik, kimsesizlik durumlarında gelip, yürek kolumu çektiler. Koştum, sarıldım, rahatlattım ve el salladım.



30.03.2012

1 Mart 2012 Perşembe

imkansızbahar










by GG


Kışın dondurucu soğuğuna rağmen dökülmez güzelim çiçeklerin, deliler gibi yüreğine yüreğine esen rüzgara karşı imkansızca direnir dayanılmaz kokun, aşkın meyvesi olma uğruna erken açan çiçeklerinden ulaşırsın sonsuzluğa, aşkın en deli haline, hayata. Aşk, imkansızı sever, doğanın bütün zorluklarına direnir. İnadına soğuk kış gününü ortasına açar çiçeklerini ve aşk korur bütün güzellikleri, kokusunu düzenler yuvarlağına armağan eder. Yeni bir mevsim başlar hayatında, imkansızbahar.




Her aşkın başıda sonuda içinde soluk alanlar için imkansız gelir. Kendini en iyi bilmedeğin anda aşkın başlar. Hazır olman, hazır olmaman, beklemen, umutsuz olman, yalnızlığınla mutlu mesut yaşaman ve daha önceki aşklarından yorgun olmanın hiç bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Ilk cemre yüreğine düşer ve imkansızbahar gelir. Sanki daha önce hiç aşık olmamış gibi, üniversiteyi bitirip ilkoukuldan başlamak gibi, sersemlersin. Dilin yüreğine karışır, ne söylediğini bilmeden sürekli konuşursun. Neler yapmaman gerektiğini daha önceden yaşayarak kaydetsen bile sıfırdan başlarsın. Sanki daha önce hiç aşkını kaybetmemiş gibi sevdiğine yüreğini bırakırsın. Artık kendini kaybetme zamanı gelmiştir.



Uykusuz geceler, kendine kızmakla geçen gündüzler ve tekrar gece olduğunda herşeyi unutup sevişmeler diyarına hoş geldiniz. Bir bakışın bu kadar anlamlı olacağını bilmediğiniz, unuttuğunuz hayata hoş geldiniz. Bir bakışıyla kendinizden geçer diğer bir bakışıyla yüreğine sıçarsınız. Bana bakılan bakışlar tamam ama diğer kadına, adama atılan bakışlar ile başlayan cümleler bizi masadan kaçarak kalkmamıza ve kapıyı en sert halimizle vurup, inanmadığımız tek kişilik odamıza atmamıza neden olur,kendimizi ve aşkımızı. Bazen yarım saat sonra bazen de yarım gün sonra odamız yine iki kişiliktir…




Insan, en çok sevdiği insanı mı en kolay kırar ?




Medcezir dünyasına hoş geldiniz. Kendiniz bile gidiş gelişlerinize yetişemezken aşkınız ne yapsın. Bir çok deli tanıdım ve hepsi aşıktı. Kendimizi bir köşede unutup, kim olduğunu bilmediğimiz bir benle, en çok sevdiğimiz insana doğru koşarız. Bazen kucaklaşırız bazen de delip içinden geçeriz. Sevdiğini uyurken seyretmenin imkansızlığından günün ilk ışıklarıyla birlikte kanepenin en uzak uçlarına kendilerimizi bırakabiliriz. Ama aşk için yazılmış bütün kötü kütüphanelere karşı aşkın içinde bir satır yaşamayı tercih ederim diye yazdıracak kadar da her zaman gelmeyen bir mevsimdir, imkansızbahar.




Karşındakini görme yetisini kaybedersin. Kim olduğu önemsizdir. Sadece aşkındır. Kendini görme yetinide kaybedersin. Kim olduğun önemsizdir. Sadece aşıksındır. Dışarıdan bakanlar, kendileride yaşamış bile olsalar, seni kaybettiklerine inanırlar ve yaptıklarına inanamazlar. Kimi an çocukca, başka bir an erkekçe ve kadınca bir çok acayipliğimizi hayata armağan ederiz. Artık biz değilizdir, aşığızdır. Aynada gördüğün kişinin bir değeri yoktur artık. Bütün hayatın boyunca biriktirdiğin kendinin bir anlamı yoktur artık. Sadece aşıksındır ve her an herşeyin en altından en üstüne çıkabilmen için saniye yeterlidir. Bütün sorularını içinden o çıkarsın istersin. Dilinin çaresizliğinden değil yüreğinin derininden istersin ve o da aynı şeyleri ister. Dünyanın en imkansız savaşında, kazananın olmadığını bile bile mücadeleden vazgeçmezsin. Çünkü, dünyanın en inanılmaz anıdır, aşkın yüreğinde hayat attığı an. Aşk, sakinliği sevmez, durağanlığı sevmez, sürekli hareket ister. Deli atan yüreğinde zaten sakin adımları olmaz. Bir anda kızarsın, bir anda pişman olursun, bir anda sevişirsin. Vücudun aşka yetişemez, ruhun alıp başını gidemez, yüreğin artık onun içine kaçmıştır.




Kendini kaybetmenin tek güzel halidir aşk.





Bir sigara yaktım. Aşkın yaşattıklarına kattım. Bir kere bile olsa aşık olmadan hayatın ve kendinin ne olduğuna dair bir şey bilinemeyeceğine dumanı üfledim. Bir nefes daha çektim, yüreğim aşk çekti. Biri sesli ikisi sessiz üç tane harfin çıkardığı gürültüye inanamadım. Uzun zamandır kendimi kaybetmediğimin farkına vardım. Onca yıl kendine dokunabilmek için hayatın sokaklarında yüreğini eskit ve kendini uzun zamandır kaybedemediğine duman üfle…




Aşk, geleceği sevmez. An da yaşar, an da ölür. Aşkını bir ömüre yaymak isteyenler ne zaman gittiğini bile anlayamazlar. Gelmediği gibi gider aşk. O da bir canlıdır ve ölüm saati vardır. Hesabı kitabı sevmez. Gelir, tadımı çıkarın der, her zaman gelmem der, an yerine beni hayatın sonsuzluğuna atmaya kalkarsanız yaşayamam der ve illaki bir gün ölür. O nedenle aşık olanın yüreğine biraz sonra öleceğini bilen insanın aceleciliği yapışmıştır. Delileri kıskandıracak kadar her anın, her dokunuşun imkansızlığında kaybolmak ister. Sakin olsa belki sevdiğini bu kadar kırmaz ama aceleciliğin yaşattığı bir dakika bir hayata bedeldir. Aşkın bittiğinde içinden cımbızla güzelliklerini çekeceğine, yüreğinde iken sonuna kadar güzelliğini yaşaman için hangi engel var ?




Teninin güzelliğine itina ile bırakılmış sen olan benini ilk gördüğümde kendimden geçtim. Senin bile unuttuğun küçüçük benin, hayatıma kocaman bir armağan oldu. Tenindeki o ben olup, bütünlüğünün içinde küçüçük bir ben olup öylece seninle yaşamaya razıyım. Hayatın her anında yanında olmanın mutluluğu ile kendimi dünyanın en güzel beni olduğuma inandırarak seninle ömürler boyu yaşarım. Sen beni her zaman görmesende, ben senin teninin küçüçük bir parçası olarak seninle dünyaları gezerim. Sen uzandığında bende uzanırım. Sen koştuğunda bende koşarım. Senin benin, benim. Ben, senim, seninim. Biraz önce ne söylediğimi duymadın mı? Sen beni hiç dinleme zaten. Ben gidiyorum, sen eğlenmene devam et. Ama canım. Bana canım deme… satırları kadar birbirine yakın anlarda dünya güzeli benden duyulmayan cümleye geçebilen canlıya ne denir? Aşık.





Hiç aşık olmadığını söyleyen bir insan tanıdım. Yetmişbeş yaşında. Içim acıdı. Bir tek harf bile söyleyemedim. Kaçıp gitmek istedim, gidemedim. Neler kaçırdım acaba dedi. İçimin en derininden daha yaşamaya başlamamışsın ki kaçırasın dedim. Çok uzun bir süre konuşmasına rağmen benden tek bir harf bile dökülmemesine aldırmadan anlattı…Hiç aşık olmadan hayatın içinde zamanı dolduran yetmişbeş yıllık bir yürüyüşün sonunda bile aşkı sorgulamayı aklına getirmesi beni birden farklı bir noktaya götürdü. Yaşamadığı ve sadece duyduğu üç harflik dünyayı merak etmesine sevindim. Bana aşık olması ve benim de ona aşık olmam düşüncesiyle bile karşılaştım. Yetmişbeş yılın en güzel armağanını onun yüreğine dokundurma güzelliği beni benden aldı ama aşk, yapılacak bir iyilik değli ki. Yine de bir yolunu bulmak isterdim. Aşkı, onun yüreğinin en özel bütününde yaşatmak isterdim. Sonra boşa geçen yetmişbeş seneye üzüleceğini düşündüm ama yine de aşkı yüreğinin içinde deliler gibi hissetmesini tercih ettim…




Binçok tane yaşanmış, hayal edilmiş, izlenmiş aşk satırları yazabilirim. Hayal gücümün gidemeyeceği yerlere kadar gidip yazılmamış satırlar yazabilirim. Çok mutlu, çok mutsuz, iğrenç, yaşanılmaması gereken aşk öyküleri yazabilirim. Kendi içimde özenle ve öküzlükle yaşadığım aşkı anlatabilirim ama hiç biri yüreğinizde büyüttüğünüz aşk kadar olamaz. Hepimizin aşkı kendimize aşk. En güzel aşk, kendi yaşadığımız aşk. Aşk kadar hayat, hayat kadar aşk. Aşk kadar ölüm, ölüm kadar aşk…




Ne olursa olsun, hayatınızda bir kere de olsa mevsimlerden imkansızbahar olsun.



Aşk olsun.



01.03.2012