27 Kasım 2014 Perşembe

Etmiyor















ksb


Şu haldeyim,
bütün yaşadıklarımı toplasam, bir de benle çarpsam, Istanbul u içine atsam, izmir i bodrumu iyice karıştırsam, deniz kıyılarının kokusunu, martıların süzülüşünü, erguvanların rengini, kelebeklerin anını, yüzlerce yıllık çınarların yapraklarını, çocukların mutluluklarını, haksızlıkların özgürlüğünü, gün doğumlarını, cankırmızı gün batımlarını, keşfedilmemiş güzellikleri, derin nefesleri, sonsuzluk iksirini de bir güzel eklesem sana bir bakışımın anlamı ve mutluluğu kadar etmiyor.




Bütün biriktirdiklerim, bütün anlayışlarım, bütün paylaşımlarım, bütün gidişlerim, bütün kalışlarım, bütün gördüklerim, bütün görmediklerim, bütün umutlarım, bütün hayallerim, bütün gerçeklerim, bütün rakılar, bütün öğlen biraları, bütün sabah kahveleri, bütün girdiğim odalar, bütün çıktığım şehirler, bütün keşfettiğim insanlar, bütün yürüdüğüm sokaklardaki ıhlamur kokuları senin elini tutuşumun anlamı ve mutluluğu kadar etmiyor.




Ben de senin kadar etmiyorum. Gizli gözyaşlarımda kürek çekiyorum. Seni sevmekten başka bir şey bilmiyorum. Kolay olmuyor, hayat paçalarımdan çekiyor, sistem adımlarımı düğümlüyor, inandıklarım rakı ısmarlıyor, girdiğim bütün kapılar beni görmeden içine alıyor, feryat etmeyi bilmiyorum sesim duyulmuyor, bakışımla, usul kelimelerimle anlatıyorum ulaşmıyor, bir kördüğüm boğazıma oturuyor ve ben gelip yine karşına oturuyorum. Sabahına kalmak istiyorum, öğlenine kalmak istiyorum, akşamına kalmak istiyorum, yatağımıza elele uzanıp hiç hayata çıkmak istemiyorum. Çünkü o dünyanın küçücük noktasında sadece sen ve ben varız. Taa ki sabah olup hayata çıkana kadar sadece biz varız. Sabah olsun istemiyorum, hayata uyanmak istemiyorum, senin yanında öylece kalmak istiyorum.





Olmuyor, sabah oluyor. Kapı kilitleniyor, asansör geliyor, denize varılıyor ve hayat. Niye sana ulaşabileceğimi bilmeden yarım asır yaşadım. Niye her zaman kendime kalacağıma inanarak kendim kadar yaşadım. Niye düzenin bir kulbundan tutmadım. Niye katlanma rakılarının azgın dalgalarında yüzdüm. Niye o kasaba senin bu oda hayatın dolaşıp durdum. Niye bu kadar çok insan ve dokunuş biriktirdim. Niye bir dikili ağacın gölgesinde oturmadım. Niye sosyal bir hayvan oldum. Niye nesli tükenen bir canlı gibi gecelerin koruması altına alındım. Niye bir şeye sahip olmak istemedim. Niye yürüyebileceğim en son noktaya kadar yürüdüm. Niye her şeyi, her insanı, her canlıyı anlamaya çalışıp kendimi kendi haline bıraktım. Çünkü ben kadardım ama şimdi biz kadar olmak istiyorum.




Çok zor oluyor be uzay güzelim. Senin için sıradan olan benim için ilk. Senin en iyi bildiğin benim için ilk. Senin onlarca yıldır yaşadığın benim için ilk. Senin ezbere bildiğin benim için ilk. Senin tarafından bakılınca hiç bir şey yapmıyor gibi göründüğümü biliyorum ama bir de beni bilsen…




Şu haldeyim,
senin yüreğinden uzaklaşıp kendi sokaklarımda yürümeye başladığımda adımlarım sana kadar geliyor. Yarım asırıma dokunduğumda hissetmiyorum, senin umarsızlığına bile dokunduğumda imkansızcasına hissediyorum, sadece sana dokununca hissediyorum. Sen yanımda olmayınca sensizliğime sabahlara kadar içiyorum bir yudum kahkaha bile atamıyorum, seni uyurken bile izlerken dünyanın en büyük en sessiz kahkahasını doyamayasıya atıyorum.




Bu deli adamın benimle ne işi var diye düşünebilirsin. İşim yok, aşkım var. Sadece sana kadar yaşayacak nefesim var. Bütün nefeslerimi düzenler yuvarlağında tüketmişim. En derinini, en anlamlısını, tek gerçeğini yalnızlığımın terk edişi olan gidişime saklamıştım ama o sonsuz nefesimi bize almak istiyorum. Sana gülerek dünyaya gelip, ilk ıngamdan son sözüme kadar sana duyurmak istiyorum. Sana, bana, bize yaşamak, sonsuzun tarifini kıskandırmak istiyorum…




Biliyorum metin yazarıyım. Dokunmadığım bir ürün için bile sayfalarca yazabilirim. Belki mühendis olsaydım satırlarım daha değerli olabilirdi. Nasılsa her şey için oturup ya da ayakta yazabilir kadar görünüyor olabilirim. Ama doktor da olsam hiç de olsam yazacağım satırlar bunlar. Çünkü yüreğimin içinde doğuyorlar. Yazacağına yaşat da diyebilirsin ve ben de sana hak veririm. Tek isteğim zaten yaşatmak ama ser de yarım asır var. Bir iş değiştirmek bile kolay değilken haliyle hayat değiştirmekte kolay olmuyor be uzay güzelim…




Hayatta almak istediğim tek nefessin.



27.11.2014

Kimi anlıyorsun ?



















ksb


Yürüyorsun. Hayatın seçtiğin sokaklarında yürüyorsun. Üzerine basa basa geçtiğin sokaklar caddeye açılmıyor, deniz kokusuna ulaşmıyor, duvara tosluyor diye kızıyorsun. Sen seçiyorsun, üzerine bastığına kızıyorsun. Kızgınız. Hayata, insanlara, şehirlere, sevgililere her şeye kızgınız. Bir tek kendimize kızmayı beceremiyoruz. Kızgınız. Aşık olmayı unutacak kadar, kendi seçtiğimizi unutacak kadar, kendimizi yolda görüp merhaba dedikten sonra bir yerden tanıyorum ama çıkaramadım diyecek kadar kızgınız, kendimize o kadar uzağız…




Sahip olmam gerekiyor diye mülkiyet olan, evlenmem gerekiyor diye evlenen, çocuk yapmam lazım diye dünya güzellerini hayata atan, tek başınayken kendini dört odalı eve sığdıramayıp hayat vadeli kredilerle dört katlı villa alan, duygu ehliyeti yokken en pahalı arabayı alıp fotoğraf çektiren, çocuklarımın geleceği için deyip çocuklarının büyüdüğünü görmeyip, yarınların peşinden koşup bugünü unutan ve ben senin için yaptım deyip fırça atan, insanların gözlerinin rengine bakmayı unutup, bundan bir gelecek çıkartırmıyım diye kendini sevdiğine inandırıp dokunmayı bile hatırlamayan, babam öldü, cenazesini paylaştım, 1000 like aldım diye çok sevildiğini düşünen, kendi gideceği yere daha gitmeden buradayım diyecek kadar aleni olup, gizemli insanım adımlarıyla yürüyen, kendi dahil kimseyi tanımayıp, herkesi tanıdığına inanıp, dokunmadığı iyi insanlarıyla yaşayarak mutlu olup, konuşmayı unutup tuşlarla yaşayan, kendi hariç herkese kızan kimi anlar ?


Yürüyorsun. Kendinden en uzağa yürüyorsun. Yürürken ardına ekmek kırıntısı atmayacak kadar kendinden en uzağa yürüyorsun. Kırk yaşına geldiğinde bi durup düşünüyorsun. Hadi bi ev daha alayım da ondan sonra sahil kasabasına yerleşirim deyip devam ediyorsun ki sahil kasabası olmuş mutsuzlar metropolu, elli yaşına geliyorsun, her gün tansiyon hapı alıyorsun, bi durup düşünüyorsun, şu geleceğimi garanti altına alayım sonra ada ya yerleşirim deyip devam ediyorsun ki ada olmuş mutsuzlar anakarası, dün de başladığın gelecekleri mazi yapıp tavan arası tozlarına bulayıp, bugüne altmış yaşında bile ulaşamayanlar kimi anlar ?




Dün erken, yarın geç, bugün tam zamanı.




Bizi bizden uzaklaştıran kim ? Aldım, vermedim, yendim dünyasında yaşatan kim ? Kimseye dokunmadım ama hep orgazm oldum hazzında dolaştıran kim ? Konuşacağın harfleri unutturup, paragraflarını tuşlara akıtan kim ? Gülmeyi, içten bir kahkahayı mazi yapıp iki nokta üstüste parantezine mahkum eden kim ? Saklambaçta kurt olup sevdiğini ebe yaptıran kim ? Gözlerimizdeki parıltıyı tukaka yapıp, photoshop lu halimizi piyasaya sürdüren kim ? Kendimizden bu kadar mı utanıyoruz ve bu kadar utananlar kimi anlar ?




Kimseye dokunmadım ama hep orgazm oldum hazzında dolaştıran kim ?
Sevdim bunu…




Yürüyorsun. Kendine sırtını dönüp başkalarına yürüyorsun. Başkaları kadar yaşayıp, başkaları kadar yiyip, başkaları kadar giyinip, başkaları kadar gezip, başkaları kadar beğenip, başkaları kadar nefes alıyorsun. Kendinden uzaklaşıyorsun, en iyi ihtimalle başkalarındaki kendin kadar hayat oluyorsun. Eninde sonunda başkalarına kızıp başkalarına gidiyorsun. Aydınlanma kurslarına gidiyorsun, ben zaten aydınmışım deyip ezberliyorsun, hatta başkalarını aydınlatıyorsun ki insanın karanlıkta yaşayası geliyor… Herkes bütün, herkes mutlu, herkes gezgin, herkes gurme, herkes aydınlanmış ki bir ben kalmışım araf da duygusu da bize kalıyor… Kim, kimi anlasın ?




Dün erken, yarın geç, bugün aşk zamanı !




Eskici olup, eskiler bile alamıyoruz. Kimse kendini kullanmayıp başkalarını kullandığı için eskimiyor ve biz eskiciler iflas ediyoruz. Şiirlerimiz boğazımıza düğümleniyor, satırlarımız sinameki olup sifona karışıyor, paragraflarımız hayata sığmıyor ve biz bir like bile alamadan iflas ediyoruz, yüreğimizi yediemin e bırakıp arafımıza giriyoruz…




Yürüyorsun. Omuzunda toplum apoletleri sırma sırma yürüyorsun. Tamam onu seçiyorsun ama o zaman diğerini de, bilmediğini de neden istiyorsun ? Hepsini al mı geldi ? Oynuyorsun. Herkesin birbirine karışmış repliklerini ezbere yaşıyorsun. Kendi bir harfini yazmaya üşenip hayatca bitmeyen başkalarının senaryosunu ezberleyip, oynayıp başkalarına kızıyorsun. Peki öyle olsun.




Aslında kendinin kokusu bir bebeğin ki kadar imkansız. Bir ara ver. Denizin okşadığı bir kayanın davetkarlığına otur, gözlerini ufuğa kapa, kendini içine çek, bir an için sadece önemsiz bir an için kendin kadar hisset, kendin kadar nefes al, kendini çok seveceksin !




Başkalarının kırmızı ışığında durma, hayat kendine yeşil dalga…


Yürüyorsun. Hayatın seçtiğin sokaklarında yürüyorsun. Üzerine basa basa geçtiğin sokaklar caddeye açılmıyor, deniz kokusuna ulaşmıyor, duvara tosluyor diye kızıyorsun. Sen seçiyorsun, üzerine bastığına kızıyorsun. Kızgınız. Hayata, insanlara, şehirlere, sevgililere her şeye kızgınız. Bir tek kendimize kızmayı beceremiyoruz. Kızgınız. Aşık olmayı unutacak kadar, kendi seçtiğimizi unutacak kadar, kendimizi yolda görüp merhaba dedikten sonra bir yerden tanıyorum ama çıkaramadım diyecek kadar kızgınız, kendimize o kadar uzağız…




27.11.2014



26 Kasım 2014 Çarşamba

Aşk.


















ksb


Aşk,
Elde var bir değildir. Her an doğar, her an gider, hiç gelmez, hiç gitmez. Alışmayı sevmez, hissedilmeyi sever. Garantiyi sevmez, belirsizliği sever. Aklı sevmez, deliliği sever. Geleceğe yayılmayı sevmez, anı sever. Durmayı sevmez, iniş çıkışları sever. Huzuru sevmez, çılgınlığı sever. Biriktirdiğin seni sevmez, aşık halini sever. Başkasına bakmayı sevmez, sadece o na bakmayı sever. Geçmişi sevmez, dokunduğu anı sever. Alışmayı sevmez, birazdan ölecekmişcesine sever…




Aşk,
Hayatın üç harfle anlatımıdır, nefesidir, sebebidir, orgazmıdır, kabullenişidir, vazgeçişidir, gözyaşıdır, kahkahasıdır, sabah kahvesidir, öğlen rakısıdır, kaçırdığın vapurdur, dolmuştaki seni bekleyen son koltuktur, şapkası atılan a dır, noktası konulan büyük i dir, ucu yanık saman kağıdır, altıplustır, acı türk kahvesidir, lattedir, renkalem macundur, sihirli yumurtadır, çocukluğundur, yaşlılığındır, gidişindir, kalışındır, bilmediğin kendindir, özlediğindir, kızdığındır, kırdığındır, kendini anlatamadığındır, seni tek anlayandır, onsuz soluk alamadığındır, bir bakışına ağzına sıçtığındır, doğuşundur, ölümündür…
hayatın anlamıdır, taa kendisidir…




Aşk,
Hep beklediğindir, geldiğinde hep varmış gibidir. İlkokula başlamadan üniversiteyi bitirmek gibidir. Tükenmeyen kurşun kalem gibidir. İpe ihtiyacı olmayan topaç gibidir. Sıcak kahve diye yanıp, soğutup içmek gibidir. Tuttuğun takım gibidir. Seni takip etmeyen gölgen gibidir. Adı olmayan hayrat gibidir. Dışarı boşalmak gibidir. Gitmeyi hayal ettiğin sahil kasabası gibidir. Yelkenini şişiren rüzgar gibidir. Kuraklığına yağan sağanak gibidir. Deltasına ulaşamayan nehir gibidir. Ağacından ayrılamayan kuru yaprak gibidir. Gözüyle vedalaşamayan yaş gibidir… Aslında gibi değildir. Sadece kendini bırakmak yeterlidir. Sadece aşktır, sadece aşk…




Aşk,
Terketmektir. Kendini terk edip o olmaktır, bir olmaktır, biz olmaktır.
Yapabileceklerinin ve asla yapamayacaklarının toplamıdır. Hayatın üç harfli anlamıdır. O ndan başkasını görmenin gözlerinin yüreğine gelmemesidir. O ndan başkasına dokunmanın teninin yüreğinde yaşamamasıdır. O ndan başkasını düşünmenin hayallerinin yüreğinde soluk almamasıdır. Kahveyle içtiğin sigaradır. Rakıyla yediğin beyaz peynirdir. Köhtefle tatlandırdığın piyazdır. Birbirine geçince anlamını gösteren iki yapboz parçasıdır. Bir ile biri toplayıp bir olmaktır. Birlikte doğup, birlikte büyüyüp bütüne var olmaktır. Sonsuz olduğunu bilip anında mutluluğu paylaşmaktır. Uyurken izleyip yüreğinde renkalem kelebekler uçurmaktır. Gülen gözlerindeki nefesi yüreğine çekmektir. Hayat ellerinde yüreğini büyütmektir. İmkansız tenine her bakışında, dokunuşunda ona doğmak, yeniden tazeden ona doğmak, ona doğmaktır. Yüreğinin içinde yaşamanın mutluluğunu onunla paylaşmaktır. Hayat aşktır, sadece aşk…




Aşk,
Bebeğin ilk ıngasıdır. Ellerinle beslersin, kokusuna büyülenirsin, sevginle büyütürsün, yüreğinde sallarsın, yüreğinle ilk adımlarını görürsün, yüreğinle ilk kelimesini duyarsın, yüreğinde yaşatırsın… Aşk, bir bebektir. Anne sütü sevmektir. Onu hayatına aldığında sadece onu hissetmektir. Ona iyi bakabilmek için kendine iyi bakarsın. Büyüyünce de yanında olmak için kendini geliştirirsin. Ona güzel bir hayat sunmak için, iyi bir insan olması için kendini ona terk edersin. Aşk, bir bebektir. Sevgiyle, anlayışla, dokunuşla, düşünceyle, paylaşmakla büyüyen bir bebektir. Hayat aşktır, sadece aşk.




Aşk,
Tarif edilmeyi sevmez. Zaten tariff edilemez. Benim gibi satırlar yazabilirsin ama anlatamazsın. O kağıtta, ekranda, romanda yaşamaz. Sadece yürek de yaşar. Aşk için sadece yüreğin olması yeterlidir. O İllaki gelir ve seni bulur. Yeter ki sen geldiğini hisset. Kalplede çok güzel, çok zengin, çok sonsuz yaşanır. Ama bir an bile sadece bir an bile yüreğinle yaşadın mı, kalbin artık organ bile değildir. Yüreğinle gördüğün bir manzara tarifsiz olur, yüreğinle martıya attığın simit tarifsiz olur, yüreğinle denizde sektirdiğin taş yerini bulur, yüreğinle gittiğin her yer var olduğun yer olur, yüreğinle dokunduğun her an mutluluk olur, yüreğinle yaşadın mı hayat hayat olur…
Aşk, hayatın anlamıdır, taa kendisidir.
Hayat aşktır, sadece aşk…




Ben aşığım, siz de aşık olun.        



26.11.2014