ksb
Yürüyorsun.
Hayatın seçtiğin sokaklarında yürüyorsun. Üzerine basa basa geçtiğin sokaklar
caddeye açılmıyor, deniz kokusuna ulaşmıyor, duvara tosluyor diye kızıyorsun.
Sen seçiyorsun, üzerine bastığına kızıyorsun. Kızgınız. Hayata, insanlara,
şehirlere, sevgililere her şeye kızgınız. Bir tek kendimize kızmayı
beceremiyoruz. Kızgınız. Aşık olmayı unutacak kadar, kendi seçtiğimizi unutacak
kadar, kendimizi yolda görüp merhaba dedikten sonra bir yerden tanıyorum ama
çıkaramadım diyecek kadar kızgınız, kendimize o kadar uzağız…
Sahip olmam gerekiyor diye mülkiyet olan, evlenmem gerekiyor diye evlenen, çocuk yapmam lazım diye dünya güzellerini hayata atan, tek başınayken kendini dört odalı eve sığdıramayıp hayat vadeli kredilerle dört katlı villa alan, duygu ehliyeti yokken en pahalı arabayı alıp fotoğraf çektiren, çocuklarımın geleceği için deyip çocuklarının büyüdüğünü görmeyip, yarınların peşinden koşup bugünü unutan ve ben senin için yaptım deyip fırça atan, insanların gözlerinin rengine bakmayı unutup, bundan bir gelecek çıkartırmıyım diye kendini sevdiğine inandırıp dokunmayı bile hatırlamayan, babam öldü, cenazesini paylaştım, 1000 like aldım diye çok sevildiğini düşünen, kendi gideceği yere daha gitmeden buradayım diyecek kadar aleni olup, gizemli insanım adımlarıyla yürüyen, kendi dahil kimseyi tanımayıp, herkesi tanıdığına inanıp, dokunmadığı iyi insanlarıyla yaşayarak mutlu olup, konuşmayı unutup tuşlarla yaşayan, kendi hariç herkese kızan kimi anlar ?
Yürüyorsun.
Kendinden en uzağa yürüyorsun. Yürürken ardına ekmek kırıntısı atmayacak kadar
kendinden en uzağa yürüyorsun. Kırk yaşına geldiğinde bi durup düşünüyorsun.
Hadi bi ev daha alayım da ondan sonra sahil kasabasına yerleşirim deyip devam
ediyorsun ki sahil kasabası olmuş mutsuzlar metropolu, elli yaşına geliyorsun,
her gün tansiyon hapı alıyorsun, bi durup düşünüyorsun, şu geleceğimi garanti
altına alayım sonra ada ya yerleşirim deyip devam ediyorsun ki ada olmuş
mutsuzlar anakarası, dün de başladığın gelecekleri mazi yapıp tavan arası
tozlarına bulayıp, bugüne altmış yaşında bile ulaşamayanlar kimi anlar ?
Dün erken, yarın
geç, bugün tam zamanı.
Bizi bizden
uzaklaştıran kim ? Aldım, vermedim, yendim dünyasında yaşatan kim ? Kimseye
dokunmadım ama hep orgazm oldum hazzında dolaştıran kim ? Konuşacağın harfleri
unutturup, paragraflarını tuşlara akıtan kim ? Gülmeyi, içten bir kahkahayı
mazi yapıp iki nokta üstüste parantezine mahkum eden kim ? Saklambaçta kurt
olup sevdiğini ebe yaptıran kim ? Gözlerimizdeki parıltıyı tukaka yapıp,
photoshop lu halimizi piyasaya sürdüren kim ? Kendimizden bu kadar mı
utanıyoruz ve bu kadar utananlar kimi anlar ?
Kimseye
dokunmadım ama hep orgazm oldum hazzında dolaştıran kim ?
Sevdim bunu…
Yürüyorsun.
Kendine sırtını dönüp başkalarına yürüyorsun. Başkaları kadar yaşayıp,
başkaları kadar yiyip, başkaları kadar giyinip, başkaları kadar gezip,
başkaları kadar beğenip, başkaları kadar nefes alıyorsun. Kendinden
uzaklaşıyorsun, en iyi ihtimalle başkalarındaki kendin kadar hayat oluyorsun.
Eninde sonunda başkalarına kızıp başkalarına gidiyorsun. Aydınlanma kurslarına
gidiyorsun, ben zaten aydınmışım deyip ezberliyorsun, hatta başkalarını
aydınlatıyorsun ki insanın karanlıkta yaşayası geliyor… Herkes bütün, herkes
mutlu, herkes gezgin, herkes gurme, herkes aydınlanmış ki bir ben kalmışım araf
da duygusu da bize kalıyor… Kim, kimi anlasın ?
Dün erken, yarın
geç, bugün aşk zamanı !
Eskici olup,
eskiler bile alamıyoruz. Kimse kendini kullanmayıp başkalarını kullandığı için
eskimiyor ve biz eskiciler iflas ediyoruz. Şiirlerimiz boğazımıza düğümleniyor,
satırlarımız sinameki olup sifona karışıyor, paragraflarımız hayata sığmıyor ve
biz bir like bile alamadan iflas ediyoruz, yüreğimizi yediemin e bırakıp
arafımıza giriyoruz…
Yürüyorsun.
Omuzunda toplum apoletleri sırma sırma yürüyorsun. Tamam onu seçiyorsun ama o
zaman diğerini de, bilmediğini de neden istiyorsun ? Hepsini al mı geldi ?
Oynuyorsun. Herkesin birbirine karışmış repliklerini ezbere yaşıyorsun. Kendi
bir harfini yazmaya üşenip hayatca bitmeyen başkalarının senaryosunu
ezberleyip, oynayıp başkalarına kızıyorsun. Peki öyle olsun.
Aslında kendinin
kokusu bir bebeğin ki kadar imkansız. Bir ara ver. Denizin okşadığı bir kayanın
davetkarlığına otur, gözlerini ufuğa kapa, kendini içine çek, bir an için
sadece önemsiz bir an için kendin kadar hisset, kendin kadar nefes al, kendini
çok seveceksin !
Başkalarının
kırmızı ışığında durma, hayat kendine yeşil dalga…
Yürüyorsun.
Hayatın seçtiğin sokaklarında yürüyorsun. Üzerine basa basa geçtiğin sokaklar
caddeye açılmıyor, deniz kokusuna ulaşmıyor, duvara tosluyor diye kızıyorsun.
Sen seçiyorsun, üzerine bastığına kızıyorsun. Kızgınız. Hayata, insanlara,
şehirlere, sevgililere her şeye kızgınız. Bir tek kendimize kızmayı
beceremiyoruz. Kızgınız. Aşık olmayı unutacak kadar, kendi seçtiğimizi unutacak
kadar, kendimizi yolda görüp merhaba dedikten sonra bir yerden tanıyorum ama
çıkaramadım diyecek kadar kızgınız, kendimize o kadar uzağız…
27.11.2014
4 yorum:
ben bari like lıyım. çoık güzel kelimeler koto.çok beğendim.
NİHAN USLU
Teşekkür ederim nihancığım, beni iflastan kurtardın...yüreğine mutluluk...sevgiler.
Cnm.sonunda biise yaramisim.nasil yaptiysam ellerime saglik.
ellerine mutluluk çizgisi, yüreğine hayallerinin gerçeği nihancığım...
Yorum Gönder