22 Ocak 2012 Pazar

yalı çapkını














ksb



Kırk yıldır hasretini çektiği sevgili gibi karşılar insanı ve aynı günde kırk yıldır kocasından eziyet çeken kadın gibi sınırlarının dışına atar insanı bu şehir, bu güzellik, bu keyif.


Hırsı olanlar, toplumun bir mertebesine çıkma hevesi olanlar, yaptığı işin eni olmak isteyenler kendiliğinden çeker giderler, kalanlar ise kendi başarısını balkonda kutlamak isteyenlerdir. Onlar, madalyanın peşinde değil akşam olsada kordon a gitsek peşindedir ve gelirler yanımdaki sandalyeye otururlar. Kırmızının herkesten sakladığı halini tam karşında görerek biralarını, rakılarını güzelleştirerek, imbatın bir sevgilinin gerdanını okşadığı gibi hayat batımının gözucunda kadehleri, dostlukları birbirine değdirirsin kordon un koynunda…


Asfalyaların atmaz bu şehirde, sabahla buluştuğun gecelerin temasında boyozun sıcaklığı kucaklar insanı bu şehirde, kendine has yaşamı olduğu gibi kendine has cümleleri vardır dar sokakların yüreğine gülümseyen duvarlarında, denize açılan adımlarında, parke taşlarının gözyaşlarında. Gelmek kolaydır, yakınlara gitmek kolaydır, etrafını çevreleyen güzelliklerin ortasında sana kendini sunan albenili kadından ayrılmak zordur. Ilk görüşte aşık olursun çünkü zaten onunla yıllardır aşk yaşadığını hissettirir. Kendi gibi insanlarıda hemen kucaklar ama hemen de anlamana anın olmadan kucağından düşürür…


Kimilerine tembel gelirler,kimilerine hırslarından soyulmuş. Bence, hayatın hakkını verecek kadar telaşlı, güneşin batışını kaçırmayacak kadar heyecanlı, bir yerde bir keyif varsa yetişecek kadar hızlı, haftanın günlerini yazlığa denk getirecek kadar çabalı, yoldan geçeni masasına oturtacak kadar hırslı, rakısını ikram edecek kadar paylaşımcı bir dokunuşlar vahasıdır. Kendilerini yaşamaktan güzelliklerini dünyaya duyuracak zamanları olmaz. Isteyen gelir, kordon a oturur, çeşme ye, foça ya, seferihisar a, alaçatı ya, gümüldür e, urla ya hep birlikte gidilir ve sizi bekleyen, bahçenin müstesna yerine kurulan sofrada mutluluğa kadehler kaldırılır mangalın yanı başında. Merak eden gelsin, kapımız herkese açık…



Kendi dünyalarını kendileri yaratırlar. Başka yerlerde, şehirlerde gözleri yoktur, olsa olsa kendi mahallesinden yeni bir şehir yaratmak isterler, 35.5 ya da tam 35.



Trafiği vardır ama eninde sonunda denize açılır. Kör karanlık bir sokaktan yokuş aşağıya yürürken birderbire gözünü deniz alır. Denizin etrafına serpiştirilmiş bir yaşam alanıdır. Sevinç in önünde buluşulur ama bira içmeye gidilir. Gelmiş geçmiş herkesin, her ırkın, her rengin dar bir sokakta, hep birarada yaşadığı, sinagog un yanında cami, caminin yanında kilise, hepsinin ortasında bir masa, herkes burada…



Buzlu bademcinin arkasından şiir yazan şair gelir. Siyah çantasını açar, yazdığı şiirleri masanın üzerine koyar. Kaç tane şehirde masanın kenarında, denize batan kıpkırmızı güneşin karşısında şiir satılır? Yan masa ile tanışılır, masalar birleşir, gece sabaha ilerler, hep beraber hangi masanın olduğu farketmeyen eve gidilir. Yolun üzerinde boyoz fırınından boyozlar paketlenir, haşlanmış yumurtalar sarılır. Sabah kalkılır, balkon yıkanır, kahvaltı sofrası kurulur, illaki denizin karşısında, yanında, arasında, bulutların altında hayat yaşanır. O masa yaz kış balkonda yaşamaya devam eder. Sabah, öğlen, akşam daha akşam fark etmez. Evin en çok yaşanılan canlısı balkondur. Ister denize baksın ister karşı daireye, pancurlar açılır, hayata bakılır.



Kemeraltı nda, kalabalığın kucağında, hiç bir zaman aynı sokaktan ulaşamadığın mekanlarda hayata karışılır. Evlenmek isteyen, boşanmak isteyen, incik boncuk arayan, karnını doyurmaya çalışan, rengarenk vitrinlerin albenisine yakalanan, havra sokağında kocaman dünyanın daracık sokağa sığabileceğine şahit olan, eski bir hana girip annesinin karnında büyüyen çocuk gibi büyümüş avlusunda soluklanan, hisar önünde ince belli bardağın dudaklarında canlanan, kızlarağası nda fincanda pişen kahve ile yorgunluğunu atan, gizli kalmış tek tekcilerde erken akşamlarına kavuşan her hayattan insanın omuz omuza yürüdüğü sokaklarda, geçmişle bugünün merhabasını duyarsın, bir pasaja girip başka sokağın kucağına düşersin, gökyüzünü görmeden saatlerce yol alırsın, kendini kaybedersin, geçmişi bulursun, kendinle karşılaşırsın…



Kıbrıs Sehitlerinin avlusunda yürürken, eskiden genelevlerin dizildiği sokakta geleceğini anlatan eski rum evlerinin kucağında sallanırsın. Dar sokakların içinde dolaşan rüzgarın ince namelerini kulağına misafir edersin. Severim o dar sokakları, bana hayat kadar kocaman gelir. Bazen sokağın başından sonuna ulaşman gündüzden geceyi bulur. Bir masada kahve ile başlarsın sokağın ortasında rakı sofrasına oturmuş bulursun kendini, biriktirdiklerini. Çoğu zaman kordon un kırmızısını unutturur bana güzelim dar sokaklar. Hayatı yaşamış evlerin güzelliklerinin karşısında, içinde, avlusunda kendi hayatınla karşılaşırsın. Ne yazık ki bazılarına bazılarının kıydıklarına şahit olursun, kızarsın, lanet okursun. Dar sokağın başında deniz kokusunu duyarsın, takip edersin parke taşlarının yol göstericiliğinde ikinci kordon a ve birkaç adımda kordon a sarılırsın. Bir kadının gerdanı kadar güzeldir, hislidir. Alsancak iskelesinden karşıyaka ya seyir ederken körfezin kollarından yalının kucağına düşersin. Sola dönsen, sağa dönsen, karşıya geçsen fark etmez, yine deniz, yine yalı, yine kendine has sokaklar insanlar, yine hayat…




Seni sevdim, senden vazgeçemedim. Bağımlın oldum, her gidşimde illaki geri döndüm. Sen de beni sevdim biliyorum. Her girdiğim evde sevgiyle karşılandım. Her oturduğum bahçede dostluklarla yaşatıldım. Her çıktığım balkonda aylarca kaldım. Hatay ın balkonunda doğdum, emzirildim, kundaklandım, birlikte çoğaldım. Sahil evlerinde, güzelbahçe de hayatın ne kadar değerli olduğunu yaşadım, yaşıyorum. Güzelbahçe de o güzel bahçede insanlığımı büyüttüm, kendimin önemini buldum, paylaşmanın tarifinde yüceldim. Urla iskelesinde cumhur kaptana çarptım, geri sektim, hayata kondum, deli oğlana inanılmaz üzüldüm. Piri reis in yüreğinde soluklandım. Kadınım ın kaptanına selam çaktım. Seferis in şiirlerine konuk oldum. Bütün evlerini dolaştım, denizin kıyısına hayat kurdum. Dostluklarımı cilaladım, acılarımızı paylaştım. Izmir in hiç bir yerinden diğer yerine hemen gidemedim, yaşadım, kaldım. Teos da yüreğimi yüzdürdüm, ürkmez de sevdiklerimle büyüdüm. Eski yoldan adanın kucağına düştüm. Geri döndüm, alaçatı nın gök kubbesinde dolandım. Yine dar sokaklara, canım binalara aşık oldum. Çeşme ye vardım, eski sevgili yi andım. Kumsalın içinde yürek sektirdim. Ne yana dönsem bir güzelliğe çarptım. Kaynırpaynır da çavuşun sandalına soframı kurdum. Eski foça da, dostların evinde hayatlandım. Yokuş aşağı koylarında keşiflere daldım…



Izmir de yalı çapkını gibi yaşadım. Her adımımda bir insanı kucakladım, her koşumda sevgiye ulaştım. Sevdim seni izmir, benden vazgeçmemeni sevdim, beni hemen yüreğine sokmanı sevdim, beni kendinden kabul etmeni sevdim. Istanbul u seninle aldattım. Önceleri kızdı bana ama seni anlatınca bana hak verdi. Dost sevgilim olarak seni de kabul etti…



Seni seviyorum.



22.01.2012

2 yorum:

selcuk dedi ki...

ben de seviyorsam;ben de aldattıysam İstanbul'u onunla,çok kızar mısın bana koto?Güzeldi paşam,sağolasın...

koto serdar bulgu dedi ki...

aynı sokaklarda yürüdüğümüz için mutlu olurum...sen de sağolasın.