4 Ekim 2013 Cuma

İskele

 



















Bir iskelede başladı hayat.




Duruyordum.
Ölmüşcesine duruyordum.
Terk etmişcesine duruyordum.
Hiç gelmemişcesine duruyordum.
Katlanma rakılarıncasına duruyordum.
Hayatın dışına düşmüşcesine duruyordum.




Yetmişcesine duruyordum. Bir büyük kadar duruyordum.
Hayatın karanlıklarına aşınaydIm. Tek ruhluk mum kadardım.
Gecelerin en karanlık sokaklarının daha karanlık odalarında tek mumun iki kişilik gölge oyunlarında hacıvatsız kara gözdüm. Güneşi görünce yok olan tenler diyarının karanlık şövalyesiydim…





Dokunuşsuz, sevişsiz, kokusuz, konuşsuz ama bağırışlı ilişkilerin yan masasında bile oturamıyordum. Bilmedikleri alfabelerle konuşan ilişkilerin
ortasında, kenarında, köşesinde, hiç bir yerinde duramıyordum, olamıyordum. Gitmiştim, ilişkilerin en uzağına dönmemek üzere gitmiştim. İlişkisiz kalabalığa bir büyük ile katlanırken ilişkiye bir büyük bile küçülüyordu.




İskele.




Bir iskelede başladı hayat.




Bayramdı. Hem de dünyanın en güzellerinindi.
Bizim de bayramımız oldu, bizi de güzelleştirdi.
Whatsapp ınız var mı dedi, yaşlı adam olursa haber veririm.
Tanımadan buluştular. Uzaklardan geldiler, buluştular.
Gülen gözlerle kucaklaştılar. Sanki aynı evden çıkıp gelmiştiler.
Onca uzaklığa rağmen bir nefes kadar yakındılar. Birbirlerini tartmadan kalmadIkları yerden başladılar. Bütünlerinin içindeki bir noktayı bilmeden bütün günü birlikte geçirmek için vapurla başladılar. Kendileri dışında herşey onları tanıyordu sanki. Vapurun arka tarafı, peşinden gelen martılar, fotoğraf çektikleri kareler, peşlerine takılan beyaz köpükler…




Birbirlerinin yanısıra hayatlarındaki ikinci iskeleye yanaştılar. Bilemediler, yürüdüler. Kelimeler çoğalıyordu, harfler gerçek anlamları buluyordu. Gözler birbirine görür görmez alışıktı, birbiri ardına yanan sigaralar birbirine kardeşti. Fener in yaşlı sokaklarında yürüdüler, rum kahvesinde cümlelendiler. Artık birbirlerinin hayatlarına farkında olmadan girmiştiler. Bütün uzaklıklarını bir bakış mesafesine yaklaştırdılar. Bütün gün nasıl geçecek derken gün başlamıyordu, zaman onlara kıyamıyordu. Kıyılarda adımlarken derinlerine dokundular. Hayatlarına birer değerli anlam eklediler. Pier Loti nin harflerine merhaba dediler. Altın boynuzu sandalladılar. Kıyısındaki halat da öğleni az geçen yudumları aldılar…




Hayatın en uzun günüydü. Dünyalarının etrafını beş farklı iskeleyle dolaştılar. Her iskelede biraz daha dokundular, paylaştılar, iki yabancı gibi başladıkları iskeleye çocukluk arkadaşı gibi döndüler. Birisi çok kalabalıktı, birisi demlenmiş sakinliğiyle yaşardı. Ne olurlarsa olsunlar artık İki kişi olmuştular…




Bıkmıştı. Salak nefeslerden bıkmıştı. Her gecenin sandalyelerini masalara başaşağıya yatırırdı. Her gece girdiği odaların sokak kapısını bulurdu. Onca kalabalığının içinde yalnızlığı kadardı. Çift kişilik yatağının tek kişilik tarafında yatardı. Bir sigara içimi gecelerin dumanına karışandı. Yaramazdı, ahlaksızdı, aitsizdi, ulaşılan ama kalmayandı. Kendinceydi.
Girilmeyen sokakların ıslığıydı. Yağmayan yağmurların ıslağıydı. Pazarın toplanma saati teninin çığırtkanıydı. Aceleciydi, hemen ölecek kadar aceleciydi. Harfleri, kelimeleri, cümleleri vardı. Başı sığlıklarda olsa bile ayakları derinlerdeydi. Dokunurdu. Dinlerdi. Anlardı. Paylaşırdı. Bilmesi kadar bilirdi. Boyunun uzunluğu kadar uzundu. Sesi kadar duyulandı. Bir büyük kadar katlanandı. Harfleri duyulmayandı. Yüreği sessizdi. Teni avaz avazdı. Yaramazdı. Tek ruhluk mumla gecelerce yanandı. Hiçliğin anlamında yalnızdı. Kendi kadardı…





Bir iskelede başladı hayat.




Duruyordum.
Ölmüşcesine duruyordum.
Terk etmişcesine duruyordum.
Hiç gelmemişcesine duruyordum.
Katlanma rakılarıncasına duruyordum.
Hayatın dışına düşmüşcesine duruyordum.




Aldın. Beni benden aldın.
Duruyordum. Beni ölmüşlüğümden aldın.
Duruyordum. Beni terk etmişliğimden aldın.
Duruyordum. Beni hiçliğimden umutla alıp çıkardın.
Duruyordum. Beni katlanma rakılarımının şişelerinin dibinden aldın.
Duruyordum. Hayatın dışına düşmüş yüreğimi sımsıcak anlamına aldın.




Bana beni armağan ettin. Bana seni armağan ettin. Bize bizi armağan ettin. Artık sana borçluyum. Sana bir hayat borçluyum. Sana mutluluğumuzla içiçe geçmiş biz hayatı borçluyum. Seninle doğdum, seninle mutluluklara büyümek istiyorum. Senin anlamına yakışmak istiyorum. Senin insanlığında çoğalmak istiyorum. Sen olmak, biz olmak, hayata anlam olmak istiyorum. Bizi istiyorum, delilerden öte bizi istiyorum. Seninle gitmek, seninle kalmak istiyorum. Her sabah yüreğimin dibinin dibinde nefesini duymak istiyorum. Her gece tenimin dibinin dibinde güzelliğinle yaşamak istiyorum. Seni istiyorum, bizi istiyorum…




Seni sevmelerde kaybolmak, yüreğinde bulunmak İstiyorum.
Seni kimsenin bilemeyeceği, hİssedemeyeceği kadar seviyorum.
Hayatımsın, bana kadar gelememiş mutluluğumsun, bensin…




Benim, senim, bizim.
Aşktanemsin, nar çiçeğimsin, bakışımsın, tutuşumsun, dokunuşumsun,
bensin, bizsin, hayatsın…




Bütün dileklerin gerçek olsun.



04.10.2013

1 yorum:

koto serdar bulgu dedi ki...

gülen gözlerini, yüreğini sevdiğim sen olmasan bu satırlar ve güneş doğmaz, hayat olmaz...