Bir iskelede başladı hayat.
Duruyordum.
Ölmüşcesine
duruyordum.
Terk etmişcesine
duruyordum.
Hiç
gelmemişcesine duruyordum.
Katlanma
rakılarıncasına duruyordum.
Hayatın dışına
düşmüşcesine duruyordum.
Yetmişcesine duruyordum. Bir büyük kadar duruyordum.
Hayatın karanlıklarına aşınaydIm. Tek ruhluk mum kadardım.
Yetmişcesine duruyordum. Bir büyük kadar duruyordum.
Hayatın karanlıklarına aşınaydIm. Tek ruhluk mum kadardım.
Gecelerin en
karanlık sokaklarının daha karanlık odalarında tek mumun iki kişilik gölge
oyunlarında hacıvatsız kara gözdüm. Güneşi görünce yok olan tenler diyarının
karanlık şövalyesiydim…
Dokunuşsuz, sevişsiz, kokusuz, konuşsuz ama bağırışlı ilişkilerin yan masasında bile oturamıyordum. Bilmedikleri alfabelerle konuşan ilişkilerin
ortasında, kenarında, köşesinde, hiç bir yerinde duramıyordum, olamıyordum. Gitmiştim, ilişkilerin en uzağına dönmemek üzere gitmiştim. İlişkisiz kalabalığa bir büyük ile katlanırken ilişkiye bir büyük bile küçülüyordu.
İskele.
Bir iskelede başladı hayat.
Dokunuşsuz, sevişsiz, kokusuz, konuşsuz ama bağırışlı ilişkilerin yan masasında bile oturamıyordum. Bilmedikleri alfabelerle konuşan ilişkilerin
ortasında, kenarında, köşesinde, hiç bir yerinde duramıyordum, olamıyordum. Gitmiştim, ilişkilerin en uzağına dönmemek üzere gitmiştim. İlişkisiz kalabalığa bir büyük ile katlanırken ilişkiye bir büyük bile küçülüyordu.
İskele.
Bir iskelede başladı hayat.
Bayramdı. Hem de dünyanın en güzellerinindi.
Bizim de
bayramımız oldu, bizi de güzelleştirdi.
Whatsapp ınız
var mı dedi, yaşlı adam olursa haber veririm.
Tanımadan
buluştular. Uzaklardan geldiler, buluştular.
Gülen gözlerle
kucaklaştılar. Sanki aynı evden çıkıp gelmiştiler.
Onca uzaklığa
rağmen bir nefes kadar yakındılar. Birbirlerini tartmadan kalmadIkları yerden
başladılar. Bütünlerinin içindeki bir noktayı bilmeden bütün günü birlikte
geçirmek için vapurla başladılar. Kendileri dışında herşey onları tanıyordu
sanki. Vapurun arka tarafı, peşinden gelen martılar, fotoğraf çektikleri
kareler, peşlerine takılan beyaz köpükler…
Birbirlerinin
yanısıra hayatlarındaki ikinci iskeleye yanaştılar. Bilemediler, yürüdüler.
Kelimeler çoğalıyordu, harfler gerçek anlamları buluyordu. Gözler birbirine
görür görmez alışıktı, birbiri ardına yanan sigaralar birbirine kardeşti. Fener
in yaşlı sokaklarında yürüdüler, rum kahvesinde cümlelendiler. Artık
birbirlerinin hayatlarına farkında olmadan girmiştiler. Bütün uzaklıklarını bir
bakış mesafesine yaklaştırdılar. Bütün gün nasıl geçecek derken gün
başlamıyordu, zaman onlara kıyamıyordu. Kıyılarda adımlarken derinlerine
dokundular. Hayatlarına birer değerli anlam eklediler. Pier Loti nin harflerine
merhaba dediler. Altın boynuzu sandalladılar. Kıyısındaki halat da öğleni az
geçen yudumları aldılar…
Hayatın en uzun
günüydü. Dünyalarının etrafını beş farklı iskeleyle dolaştılar. Her iskelede
biraz daha dokundular, paylaştılar, iki yabancı gibi başladıkları iskeleye
çocukluk arkadaşı gibi döndüler. Birisi çok kalabalıktı, birisi demlenmiş
sakinliğiyle yaşardı. Ne olurlarsa olsunlar artık İki kişi olmuştular…
Bıkmıştı. Salak
nefeslerden bıkmıştı. Her gecenin sandalyelerini masalara başaşağıya yatırırdı.
Her gece girdiği odaların sokak kapısını bulurdu. Onca kalabalığının içinde
yalnızlığı kadardı. Çift kişilik yatağının tek kişilik tarafında yatardı. Bir
sigara içimi gecelerin dumanına karışandı. Yaramazdı, ahlaksızdı, aitsizdi,
ulaşılan ama kalmayandı. Kendinceydi.
Girilmeyen
sokakların ıslığıydı. Yağmayan yağmurların ıslağıydı. Pazarın toplanma saati
teninin çığırtkanıydı. Aceleciydi, hemen ölecek kadar aceleciydi. Harfleri,
kelimeleri, cümleleri vardı. Başı sığlıklarda olsa bile ayakları derinlerdeydi.
Dokunurdu. Dinlerdi. Anlardı. Paylaşırdı. Bilmesi kadar bilirdi. Boyunun
uzunluğu kadar uzundu. Sesi kadar duyulandı. Bir büyük kadar katlanandı.
Harfleri duyulmayandı. Yüreği sessizdi. Teni avaz avazdı. Yaramazdı. Tek ruhluk
mumla gecelerce yanandı. Hiçliğin anlamında yalnızdı. Kendi kadardı…
Bir iskelede
başladı hayat.
Duruyordum.
Duruyordum.
Ölmüşcesine
duruyordum.
Terk etmişcesine
duruyordum.
Hiç
gelmemişcesine duruyordum.
Katlanma
rakılarıncasına duruyordum.
Hayatın dışına
düşmüşcesine duruyordum.
Aldın. Beni benden aldın.
Aldın. Beni benden aldın.
Duruyordum. Beni
ölmüşlüğümden aldın.
Duruyordum. Beni
terk etmişliğimden aldın.
Duruyordum. Beni
hiçliğimden umutla alıp çıkardın.
Duruyordum. Beni
katlanma rakılarımının şişelerinin dibinden aldın.
Duruyordum.
Hayatın dışına düşmüş yüreğimi sımsıcak anlamına aldın.
Bana beni
armağan ettin. Bana seni armağan ettin. Bize bizi armağan ettin. Artık sana
borçluyum. Sana bir hayat borçluyum. Sana mutluluğumuzla içiçe geçmiş biz
hayatı borçluyum. Seninle doğdum, seninle mutluluklara büyümek istiyorum. Senin
anlamına yakışmak istiyorum. Senin insanlığında çoğalmak istiyorum. Sen olmak,
biz olmak, hayata anlam olmak istiyorum. Bizi istiyorum, delilerden öte bizi
istiyorum. Seninle gitmek, seninle kalmak istiyorum. Her sabah yüreğimin
dibinin dibinde nefesini duymak istiyorum. Her gece tenimin dibinin dibinde
güzelliğinle yaşamak istiyorum. Seni istiyorum, bizi istiyorum…
Seni sevmelerde kaybolmak, yüreğinde bulunmak İstiyorum.
Seni kimsenin
bilemeyeceği, hİssedemeyeceği kadar seviyorum.
Hayatımsın, bana kadar gelememiş mutluluğumsun, bensin…
Benim, senim, bizim.
Hayatımsın, bana kadar gelememiş mutluluğumsun, bensin…
Benim, senim, bizim.
Aşktanemsin, nar
çiçeğimsin, bakışımsın, tutuşumsun, dokunuşumsun,
bensin, bizsin,
hayatsın…
Bütün dileklerin
gerçek olsun.
04.10.2013
1 yorum:
gülen gözlerini, yüreğini sevdiğim sen olmasan bu satırlar ve güneş doğmaz, hayat olmaz...
Yorum Gönder