Hayatarası sandıklarımı
açtım.
Oyuncakçı dedenin masalları
kokuyordu. En büyük mutluluğumuz iki taşın arasından gol atmaktı. Gazozuna
oynardık ama içine hap atmazdık. Tek bildiğimiz öpücük Kiss idi ve onlarında
yüzünü göremezdik. Horoz şekeri ile zambo karışımı renkli bir zarf buldum.
Açmadım. Bebeklik adımlarımı sarmalayan beyaz ayakkabıların asılı olduğu
kapıdan geçtim. Genç bile değildim. Babamı gördüm ki görmeyeli yirmi yıl
olmuştu. İncecik dizlerine oturdum. Uzun saçlarımı bir sevgili gibi yaşlı
ellerine doladı ki benden küçüktü. O zamanlar bilmediğim ben olan yüzüne
baktım. Gözleri gülüyordu ve ben güldürüyorum sandım. Ben güldürüyordum. Evladı
olduğum için değil de ben olduğum için beni seven ilk insandı. Belki kendine
benzetiyordu ama beni ben olduğum için seviyordu. Hep hayatı anlatırdı.
Atacağım adımların beni nereye götüreceğini bir masal gibi anlatırdı ama sen
seçeceksin derdi. Akranlarım ne yiyeceklerine bile karar veremezken ben
hayatımla ilgili kararları veriyordum. Bana normal geliyordu. Babam öyle
öğretmişti. Bu hayat senin, ben sana bildiğim kadarını anlatırım ki çok şey
biliyordu, bana sonsuz geliyordu ve sen kendi kararını verirsin diyordu. Bana
sıradan geliyordu ama bırak geldiği günü gittiği günden yirmi yıl sonra bile
bugün hiç bir evlada babamın bana kurduğu cümleleri kuran bir baba duymuyorum.
İcatları vardı, soyadının hakkını verirdi ama insandı. Bana en büyük armağınını
daha dizlerinde oturuken verdi, bu hayat senin, sen karar vereceksin.
Bir sigara yaktım ki içki
iç ama sigara içme demiştin dizlerinde otururken. Yaşasaydın yakmazdım. Yokluğun yokluk be baba ama yaşıyorum.
Herkes gibi ben de kaybettikten sonra anlamları buluyorum. Senin anlamını...
arkandan yazabildiklerimi bana gülerek bakan gözlerine haykırmak isterdim ama
daha yeni yeni büyüyorum. Büyümeye, öğrenmeye, anlamaya değmeyecek bu düzenler
yuvarlağında büyüyorum. Ben büyüdükçe sen de büyüyorsun ve sana suskun
kelimelerime lanet olsun diyorum ama yaşıyorum. Sen öldün, ben yaşadım.
Dostlarım öldü, ben yaşadım. Aşklarım öldü, ben yaşadım. Çocuklar öldü, ben
yaşadım.
Sandığın geçmişindeki
leblebi tozlarını üfledim. Dipsiz bir kuyu gibi duruyordu ama yaşanıp bitmişti.
Yarım asırı içine sığdırmış ve hala yaşananlarını katlayıp istifliyordu. Ben an
için yaşarken kimin için biriktirdiğini bilmiyordum. Ben bile açıp bakmazken
yüreğime bakma gereği bile görmeyen biriktirdiğim insanlar mı sandığım içindekileri merak edeceklerdi ? içinde
hazine olsa tabi ki. Herkesin hayali oldum, kimsenin gerçeği olmadım cümlemi
bana sık sık kim kurduruyordu ?
Rodi hala bugünkü
yaşındaydı. Taka takalar hala dünkü sertliğindeydi. Tornetim son bindiğim gün
gibi yaşını dondurmuştu. İnsanlık bildirgesi katladığım an ki izlerini
saklıyarak duruyordu. Camlı teneke kutuların içindeki bisküvilerin kokusu
ahşapa işlemişti. Macuncunun renkleri geçmişe disko topu olmuş dönüyordu.
Odamın duvarını kapladığım posterlerdeki herkes ölmüştü. Limasollu naci
plaklarım türkçe öğrenmişti. Elektrikli trenimin garında yandın çıkmıştı.
Kafalığımın arkasına dizilmiş misketlerim önümde eğiliyordu. Kırmızı tavanını
delmeye kıyamadığım ama deldiğim plastik arabamın rengi solmuştu ama beni
gördüğünde heyecanlandı. Onun uğruna koşa koşa ameliyat olduğum pilli kırmızı
vosvosum beni görünce göz yaşlarını tutamadı. İsim şehir oynadığım en son saman
kağıdı sayfasının üzerindeki harfler yaşlanmıştı. Var a sahip olamazdık ama yok
tan var ederdik oyucaklarımızı ve ne çok eğlenirdik. Reis den alınmış siyah
rugan ayakkabılarımı dünyanın harikası olarak görüp nerdeyse öpüp koklayıp
büyütesim gelirdi. Yumurtalık yapıp, küçücük parmaklarımızı içine sokup kaç
kere sorumuzun cevapları saklanmıştı. Kaç kapak sonra sıktığım sarı sünger
topumun saçlarına ak düşmüştü. Kendi kendine rüzgarla gol atan plastik topumuz
jübile yapmıştı. Saklambaçta kurt olup sevdiğimi bilmeyen sevdiğimi kurtandığım
günün akşamı kaybolmuştu.
Az her zaman çoktan iyidir,
anlamı anlatır.
Anlayarak büyürsün,
anlayarak yaşarsın.
Sıkılıyorum.
İçimde çılgın nehirden
beter akan cümlelerimi dışarıya çıkarmaktan bile sıkılıyorum. O kadar çok şey
anlattım ve anlattığımdan daha çok anlaşılmadım ki sıkılıyorum. Bir daha çıkmak
istemediğim inişlerim var en dibi bulmak uğrana, insanlara hoşçakala. Kendi
nehirimde kendime kaybolup kendime kalmak istiyorum. Biriktirdiklerime
üzülmüyorum. İleride çok para etsin diye insan koleksiyonu yapmadım. Gördüm,
duydum, dokundum içime aldım. İleride başına geçmek için dünyaya gelmedim.
Bilmeden doğdum, insan olmanın anlamını bilmeye, yaşamaya kaldım. Dünyadan
sıkıldım. Bilinenden, bilinmeyenden sıkıldım. Öğrenmekten, bilmekten,
anlamaktan sıkıldım. Korkarım ki yazmaktan da sıkılacağım. Dört beş sayfa
yazayım diye cümlelerime izin veriyorum ki o kadar bile çıkmak istemiyorlar.
Şiir, ben anlamadan benden çıktığı için, daha daralamadan bedenimden ruhumdan
ayrıldığı için.
Sıkıldım.
... Evladı olduğum için
değil de ben olduğum için beni seven ilk insandı...
başka da oldu mu onu bile bilmiyorum.
15.03.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder