15 Mart 2016 Salı

Hayatarası sandıklarımı açtım.


















Hayatarası sandıklarımı açtım. 



Oyuncakçı dedenin masalları kokuyordu. En büyük mutluluğumuz iki taşın arasından gol atmaktı. Gazozuna oynardık ama içine hap atmazdık. Tek bildiğimiz öpücük Kiss idi ve onlarında yüzünü göremezdik. Horoz şekeri ile zambo karışımı renkli bir zarf buldum. Açmadım. Bebeklik adımlarımı sarmalayan beyaz ayakkabıların asılı olduğu kapıdan geçtim. Genç bile değildim. Babamı gördüm ki görmeyeli yirmi yıl olmuştu. İncecik dizlerine oturdum. Uzun saçlarımı bir sevgili gibi yaşlı ellerine doladı ki benden küçüktü. O zamanlar bilmediğim ben olan yüzüne baktım. Gözleri gülüyordu ve ben güldürüyorum sandım. Ben güldürüyordum. Evladı olduğum için değil de ben olduğum için beni seven ilk insandı. Belki kendine benzetiyordu ama beni ben olduğum için seviyordu. Hep hayatı anlatırdı. Atacağım adımların beni nereye götüreceğini bir masal gibi anlatırdı ama sen seçeceksin derdi. Akranlarım ne yiyeceklerine bile karar veremezken ben hayatımla ilgili kararları veriyordum. Bana normal geliyordu. Babam öyle öğretmişti. Bu hayat senin, ben sana bildiğim kadarını anlatırım ki çok şey biliyordu, bana sonsuz geliyordu ve sen kendi kararını verirsin diyordu. Bana sıradan geliyordu ama bırak geldiği günü gittiği günden yirmi yıl sonra bile bugün hiç bir evlada babamın bana kurduğu cümleleri kuran bir baba duymuyorum. İcatları vardı, soyadının hakkını verirdi ama insandı. Bana en büyük armağınını daha dizlerinde oturuken verdi, bu hayat senin, sen karar vereceksin.



Bir sigara yaktım ki içki iç ama sigara içme demiştin dizlerinde otururken.  Yaşasaydın yakmazdım. Yokluğun yokluk be baba ama yaşıyorum. Herkes gibi ben de kaybettikten sonra anlamları buluyorum. Senin anlamını... arkandan yazabildiklerimi bana gülerek bakan gözlerine haykırmak isterdim ama daha yeni yeni büyüyorum. Büyümeye, öğrenmeye, anlamaya değmeyecek bu düzenler yuvarlağında büyüyorum. Ben büyüdükçe sen de büyüyorsun ve sana suskun kelimelerime lanet olsun diyorum ama yaşıyorum. Sen öldün, ben yaşadım. Dostlarım öldü, ben yaşadım. Aşklarım öldü, ben yaşadım. Çocuklar öldü, ben yaşadım.


Sandığın geçmişindeki leblebi tozlarını üfledim. Dipsiz bir kuyu gibi duruyordu ama yaşanıp bitmişti. Yarım asırı içine sığdırmış ve hala yaşananlarını katlayıp istifliyordu. Ben an için yaşarken kimin için biriktirdiğini bilmiyordum. Ben bile açıp bakmazken yüreğime bakma gereği bile görmeyen biriktirdiğim  insanlar mı sandığım içindekileri merak edeceklerdi ? içinde hazine olsa tabi ki. Herkesin hayali oldum, kimsenin gerçeği olmadım cümlemi bana sık sık kim kurduruyordu ?
Rodi hala bugünkü yaşındaydı. Taka takalar hala dünkü sertliğindeydi. Tornetim son bindiğim gün gibi yaşını dondurmuştu. İnsanlık bildirgesi katladığım an ki izlerini saklıyarak duruyordu. Camlı teneke kutuların içindeki bisküvilerin kokusu ahşapa işlemişti. Macuncunun renkleri geçmişe disko topu olmuş dönüyordu. Odamın duvarını kapladığım posterlerdeki herkes ölmüştü. Limasollu naci plaklarım türkçe öğrenmişti. Elektrikli trenimin garında yandın çıkmıştı. Kafalığımın arkasına dizilmiş misketlerim önümde eğiliyordu. Kırmızı tavanını delmeye kıyamadığım ama deldiğim plastik arabamın rengi solmuştu ama beni gördüğünde heyecanlandı. Onun uğruna koşa koşa ameliyat olduğum pilli kırmızı vosvosum beni görünce göz yaşlarını tutamadı. İsim şehir oynadığım en son saman kağıdı sayfasının üzerindeki harfler yaşlanmıştı. Var a sahip olamazdık ama yok tan var ederdik oyucaklarımızı ve ne çok eğlenirdik. Reis den alınmış siyah rugan ayakkabılarımı dünyanın harikası olarak görüp nerdeyse öpüp koklayıp büyütesim gelirdi. Yumurtalık yapıp, küçücük parmaklarımızı içine sokup kaç kere sorumuzun cevapları saklanmıştı. Kaç kapak sonra sıktığım sarı sünger topumun saçlarına ak düşmüştü. Kendi kendine rüzgarla gol atan plastik topumuz jübile yapmıştı. Saklambaçta kurt olup sevdiğimi bilmeyen sevdiğimi kurtandığım günün akşamı kaybolmuştu.


Az her zaman çoktan iyidir, anlamı anlatır.
Anlayarak büyürsün, anlayarak yaşarsın.



Sıkılıyorum.
İçimde çılgın nehirden beter akan cümlelerimi dışarıya çıkarmaktan bile sıkılıyorum. O kadar çok şey anlattım ve anlattığımdan daha çok anlaşılmadım ki sıkılıyorum. Bir daha çıkmak istemediğim inişlerim var en dibi bulmak uğrana, insanlara hoşçakala. Kendi nehirimde kendime kaybolup kendime kalmak istiyorum. Biriktirdiklerime üzülmüyorum. İleride çok para etsin diye insan koleksiyonu yapmadım. Gördüm, duydum, dokundum içime aldım. İleride başına geçmek için dünyaya gelmedim. Bilmeden doğdum, insan olmanın anlamını bilmeye, yaşamaya kaldım. Dünyadan sıkıldım. Bilinenden, bilinmeyenden sıkıldım. Öğrenmekten, bilmekten, anlamaktan sıkıldım. Korkarım ki yazmaktan da sıkılacağım. Dört beş sayfa yazayım diye cümlelerime izin veriyorum ki o kadar bile çıkmak istemiyorlar. Şiir, ben anlamadan benden çıktığı için, daha daralamadan bedenimden ruhumdan ayrıldığı için.


Sıkıldım.



... Evladı olduğum için değil de ben olduğum için beni seven ilk insandı...
başka da oldu mu onu bile bilmiyorum.



15.03.2016

Hiç yorum yok: