ksb
Hayatın
iki ucu
Sevmesini
unutmuşlardı. Gidebildikleri kadar gidiyorlar ve kalmadan geri dönüyorlardı.
Iki uçtaydılar ve aralarında sonsuz kelime boşlukları vardı.
Birbirlerinin
farkında olmadan, görseler bile farketmeyecek kadar, kendi hayatlarının içinde
yaşıyorlardı.
Akla karadan
bile uzaktılar, birbİrlerine tuzaktIlar. Biri hayatın giriilmeyecek
sokaklarında dolaşırken diğeri başka alemin uzaktan ama samimi, tanımadık ama
mutluluk verici sokaklarında dolaşıyordu. Ikisi de bir şekilde vazgeçmişti.
Biri yalnız kalabalığI diğeri sadeliği seçmişti.
Birileri
kırmıştı, eksik bırakmıştı, zamansız ve anlamı imkansız gitmişti, yetmemişti,
onun kadar olamamıştı, biriktirdiklerine dokunamamıştı, yapması gerekenlerden
kendine kendi kalmamıştı, yalnızlığıa alışmıştı, evinin içinde başka bir nefes
duymayı ardında bırakmıştı, doğruları ile yaşarken başkalarını üzmemesi
gerekiyordu, kendi kadar yaşarsa sevdiklerini kırması gerekebilirdi ve sustu…
Yalnızlığa çekildi, kendine uzak ama içinde varolacağı, samimi ve iyi ama
hayatında olmayacağı, keyifli ve mutlu ama bir tuşla yok olacak kadar güvenli,
sokağa çıkıp paylaşacağına oturduğu yerden, dokunmadan, hayatına almadan ama
hayatını kaplayacaık kadar, yalnIzlığını unutturacak, eksiklerini bir beğeni
ile kapatacak, tanımadığı kısa kelimelerle mutluluk verecek bir dünya yarattı
ve yeti…
İster çıkmaz
ister dipsiz sokak çocuğuydu. Kimsenin girmedİği odalarda dolaşırdı. Kimsenin
dokunmadığı yaralarda soluk alırdı. Bir telefon kadar yakındı, hayat kadar
uzaktı. Kalabalığın tam ortasında yalnızlığına dokundurmadan yaşardı. Geceleri
sabaha ulaşamadan gece olurdu. Aşkı neredeyse çocukluğunda bırakıp, dost
sevgililerinden bir hayat yaratıp, rakının katlanma katsayısını çoğaltan
anosonuna sarılıp, sadece mutsuzluk anında görünen gül cemali ile kalabalağın
tam ortasında yalnızlığı kucağında kendi kadar yürürdü.
Uzaktılar, alIştıkları hayata tuzaktılar…
Sistemdi,
delendi… Markaydı, isimsizdi… Düzendi, isyandı… Güvendi, rahattı… Yaşardı,
bıkmıştı… Umudu vardı, terk etmişti… Toplumdu, kendiydi… Beyazdı, zifiriydi…
Gelecekti, an dı… Ciğerciydi, sokakdı…
Akıllı
telefondu, daktiloydu… RakamdI, harfdi… Güzeldi, yakışıklIydı…
Aileydi,
insandı… Siteydi, ara çıkmazdI… Yaşardı, katlanırdı… Sadeydi, kalabalIktı… Club
dı, salaştı… Doğruydu, arayandı… Bİlendi, çözendi…
Mükemmeldi,
sıradandı… Bilmezdi, unutmuştu… Gizliydİ, aleniydi…
Ketumdu,
cıvıktı… Sevgiydi, aşktı… Mohitoydu, rakıydı… İnsandı, insandı… Hayattı, arafdı…
İmkansızdı, imkansızı severdi… Kıyıydı, dalgaydı… Simit atandı, martıydı…
Köklüydü, rüzgardı… Zamandı, yelkovansızdı… Akıllıydı, deliydi… Gülen gözlüydü,
tapandı… Yalnızdı, dibiydi… Hakimdi, bırakmıştı… Unuturdu, kazırdı… Huzurdu,
aşktı… Belirlİlikti, karmaşaydı… Konandı, uçandı… Kalandı, gidendi… Sabahtı,
geceydi… Arıydı, kelebekti… Ankaraydı, istanbuldu… Bulvardı, dar sokaktı…
Nişantaşıydı, arnavut kaldırımıydı… Güzeldi, tavaf edendi…
MantIktI,
hayaldi… Vadeliydi, vadesizdi… Kındı, kIlıçtı… Beklerdi, sabırsızdı…
Bildirimdi, ansızındı… Akıllıydı, delİydi…
Uzaktılar,
yüreklerine tuzaktılar…
Karşılaştılar.
Hayat, onunla ne kadar dalga geçersen geç illaki ben ne dersem o olur anını
yaşatır. Karşılaştılar. Gözleri gözlerine değdi, yok artık dediler. Günün içine
kendilerini bıraktılar. Hayatıma iyi bir insan dediler. Kimsenin aklına
gelmezdi, onlarında aklIna gelmedi. Hayatlarına güzel bir gün eklediler
zannettiler ama aslında hayatlarına hayat eklediklerinin farkında değildiler.
Aslında farkındaydılar ama yok artık dediler. Yılın en uzun gününü yaşadılar,
geceye ulaştılar, ayrıldılar. Saatli Maariften bir yaprak kopmadı, öylece
kaldı. Bilemediler, nasıl olacağını bilemediler, sustular. Arasıra kısık kısık
konuştular, bağıramadılar…
Buluştular. Sessizliğin kokusu dağılmadan buluştular. Sürekli konuştular ama
söylemek istedikleri kelimeleri yüreklerinde düğümlendiler. Hala içlerinden yok
artIk diyorlardı. Yürek kelimelerinin sessizlİğine gecenin kılıçla ikiye
ayrıldığı anda dudaklar isyan etti. Önce birbirlerine göz kırptılar, bunların
yok artıkları bİtmeyecek dediler ve imkansIzca buluştular. İkiside önce ben
öpmedim dedi ama ikisininde öpmediğini bilmiyorlardı. İçlerinde gizledikleri
derini görme anlamının dudaklara verdiği heyecanla, o anda dokunamadıkları
derinlerinin güzelliğine geldiler.Ikiside birbirini öpmedi ama öpüştüler. O
andan İtibaren artık hayat eskİsİ gibİ değildi. Dİrendiler. Gece direndiler,
sabahı direndiler, birbirlerine sarılacaklarına yok artıklarına sarıldılar.
Bilemediler…
Sevmesini unutmuşlardı. Gidebildikleri kadar gidiyorlar ve kalmadan geri
dönüyorlardı. Iki uçtaydılar ve aralarında sonsuz kelime boşlukları vardı.
Birbirlerinin
farkında olmadan, görseler bile farketmeyecek kadar, kendi hayatlarının içinde
yaşıyorlardı.
Bilemediler. Deliler gibi bildiklerini bilemediler. Haklıydılar. Yok artıkları
kadar haklıydılar. Karla güneşin kolkola yürümesi kadar haklıydılar. Yazı ile
turanın yanyana durması kadar haklıydılar. Ama yapacak bir şey yoktu. İmkansız
dudakları yüreklerine mıhlanmıştı. Direndiler, yok artık kadar direndiler. Hem
de varolduklarını bile bile direndiler. Yıllarca sürebilirdi, dostluğun
tepesinde yaşayabilirlerdi, aşkın unutulmuşluğunda gerek görmeyebilirlerdi, bir
daha görürsem dayanamam deyip kaybolabilirlerdi, kendilerinden bile
saklanabilirlerdi. Yapamadılar, içlerine düşüp, her saniye büyüyen anlamın
karşısında duramadIlar, birbİrlerinİn karşısında durdular, içlerine geçtiler
öylece kaldılar…
Aşk, ikİ yüreğe
düştü mü birini yakar, tek yürek yapar…
Kolay olmadı.
Bildiklerinden bile, yok artIklarından bile zor oldu. Karla güneş yürekyüreğe
girdi, donmadan, erimeden yürüdü. Ya eritirsem, ya dondurursam diye diye
yürüdüler. Unuttukları, açılmayacak çekmeceye koydukları aşk, yüreklerine taç
oldu, hayatlarını karıştIrdı. Hala da karıştırıyor…
UzaktIlar,
gerçekten en uçtan bile uzaktılar. Yazarken bile zor, yaşarken tarifsiz… Bİr
gökte oldular, bir yerin dibinde… Kararlar almak istediler…
nerde… Beyin fırtınası ( ne kadar kaldıysa… ) yaptIlar, biri öneri getirdi
diğeri reddetti, diğeri öneri getirdi biri redditti… Biraz uzaklaşalım
sakinleşelim dedİler, bir gün birbirlerini görmeseler yok olacaklarına
inandıkları için yapamadIlar. Hep ne yapabİlİrİz dedİler,ama hİç birşey
yapamadan yaşadılar.
Aşkın deliliğinde yaşarken mutluluğun tarifsiz, acın sonsuz oluyor…
Biri özgürlüğün,
çılgınlığın, yaşanmamIşların, anın daniskasından geldi.
Biri sadeliğin,
düzenin, geleceğin, güvenin, belİrliliğin sakinliğinden geldi.
Geldiler. Yok
artık derken aşık oldular. İlişkiyi bile unutmuşken aşk ateşinin kırmızılığının
tam ortasına düştüler. Kendilerini akıllı zannederlerken delirdiler. Biri
delİlİğe alışıktI, her ne kadar yaşamak istemese bile karşIsına çıkmasına
alıştıktı. Ve delirdi mi gerçekten delİleri kıskandIracak kadar delilirdİ.
Biri, delirmek istemezdi, düzenli hayatının içinde, ilişkisininde kendİ yerinde
olmasını isterdi. Sankİ aşk laf dinlermiş gibi…
Ne birbirlerine
söz geçirebildiler ne de aşka. Yoruldular, yeter artık dedikleri anları oldu
ama yetmedi, ne kadar dokunursalar dokunsunlar yetmedi, sakinlik gelemedi.
Derken geldi, derken gitti. Derken geldi, derken gitti. Derken geldi, derken
gittİ…
Yok artık derken
hala yaşıyorlar. Günler geçiyor, aylar geçiyor hala yaşıyorlar. Artık çoğu
zaman gökteler ama yerin dibinide ziyaret ediyorlar. Bİrlİkte büyümeyi
öğreniyorlar, ortak harfleriyle bambaşka alfabeler yaratıyorlar. Her İkisininde
eksikleri olduğunu biliyorlar ama ikiside kemik olduğu için her zaman
kabullenmiyorlar. İkiside kendi hayatında çok sevildiği için dIşarıdan
bakIldığında olmayacak duaya amin gibi duruyorlar. Galiba herkes aşkı unutmuş,
neler yaptırabİleceğini, yaşattığı imkansızlıkları unutmuş. Herkes sıradana
koşmuş, delilikten vazgeçmiş sisteme kurulmuş. İşime gideyim, alıştığım hayatı,
kadını, erkeği yaşayayım, iş toplantılarımı uzatayım, kendimi bir köşede
unutayım, elli yaşımI geçtim ama geleceğimi garanti altına alayIm, koştura
koştura yaşayayım ama kimseye yetişemeyeyim ve bunlar yetmez ama ben dışarıdan
da beslenirim, düzenimi bozmadan yaşarım derdirde…
Aşk, sen üzülme, biz seninle delirmekten çok mutluyuz. Senden vazgeçmek şöyle
dursun seninle büyüyerek bir olmanın mutluluğuna koşmaktayız. Tabi ki
tümseklere takılıp, düşüp elele yerden kalkıyoruz ve her kalkmamızda daha da
büyüyoruz. Sen merak etme, bİzim yüreğimizde hep yaşayacaksın, evimizin
başköşesinde keyifle oturacaksın…
Aşık Olun.
18.09.2013