19 Eylül 2013 Perşembe

Kül
















 



byFE

 


Beni her anlamadığında benden bir nefes çekiyorsun, bir sigara gibi yanıyorum, yüreğim külleniyor, yere doğru uzanıyor, toprağa bile düşemeden dağılıyor. YalnızlığInın alışkanlığıyla benimle yaşadığında
kül tablasına bastırılan, senin kıvrıldığın boynum kırılıyor…






Küçükken dinlediğin ve unuttuğun masallar gibi, göster pipini günlerinden kalan utanç gibi, kan kardeşine yetişemediğin günler gibi,
babanın iş yerinin kapısının üzerine asılmış küçücük ayakkabalar gibi, en sevdiğİn misketinin üzerine göz yaşının düşmesi gibi, duvarın üzerine oturup çekirdek çitlemek gibi, pasonu onsekiz yapıp kahveye girmek gibi, saklambaçta kurt olup sevdiğini kurtarmak gibi, vapura binerken içinden geçtiğin çocuk köprüsü gibi, tramvay müzesinde kaybolmak gibi, göztepe den faytona binmek gibi, şifa yokuşunun dibindeki kahya gibi, kalamıştaki ev teknesinde yanan kaptan gibi, köhnenin tahta masalarına düşen yapraklar gibi, fenerbahçe plajının girişindeki kiralık mayolar gibi, kızıltoprağa demir atmış motorsikletli artist polis gibi, elvan gazozunu lıkır lıkır içmek gibi, taka takayla kemiğini dövmek gibi, karanlıktan korkmak gibi geçmişte kalmamızı istemiyorum.
Bugünde yaşamak, bugünde seninle yaşamak, bugünde seninle mutlu olmak istiyorum. Dün ile yarının, ihtiyarlığı ya da doğmamışlığında değil, bugünde aşkımızı yaşamak istiyorum…



Senin yalnızlığının içindeki yangına elimdeki benzin variliyle birlikte koşarak girip, kendimle birliktede olsa yalnızlığını yakmak istiyorum.
Geriye ben bile kalmasam seni yalnızlığından kurtarmak istiyorum.
Yalnızlığını sıyırıp, seni sana bırakıp, kendinle büyümeni, çoşmanı, uçmanı, kendİnin dibine varmanı istiyorum. Benden sonra bile dlsa mutlu olmanı istiyorum. Önemli olan ben değilim, ben yeterinden fazla hayatın içinde deliler gibi koşturdum, yaşanmamış, yaşanamayacak hayatlara tur bindirdim. Aşkı, sevdayı, ahlaksızlığı, duygusallığı, sınırları delip geçmeyi, girilmeyecek sokaklardan caddelere kelimelerle çıkmayı, şehirlerden küçük kasabara bütün evleri dolaşmayı, ağır yaralı yüreklerin içinde nefes olmayı, bakılamayacak gözlerin derininde oturmayı, tutulamayacak ellerin terinde solumayı, kendim kadar yürümeyi, dokunmayı, anlamayı, bilmeyi, unutmayı, hatırlamayı, silmeyi, yeniden çizmeyi, hayatı dibine kadar yaşadıım. İstiyorum ki sen de kendin kadar yaşa, sen de kendin kadar anla, sen de kendin kadar nefes al, sen de kendin kadar koş…






Bir ömür boyu dost olacaktık. Hayatın içindeki her halimizi paylaşacaktık. Senin gözlerinden yaş aktığında benim yanağıma düşecekti. Benim kahkahalarım senin yüreğine denk gelecekti. Sabahlara kadar oturup birbirimize bizi anlamayan sevgililerimizi anlatacaktık. telefonda ses tonunun anlamını farkedip birbirimizin yanına koşacaktık. Bu hayat çekilmez, herkes salak, katlanmak istemiyorum diye düşündüğümüzde gözlerimizi görüp birbirimize umut olacaktık, hiç bir zaman için kendimizi yalnız hissetmeyecektik, birbirimize sarıldığımızda bütün yorgunluklarımızı terk edecektik, gözlerimiz farkında olmadan derinlere daldığında benim farketmediğimi sen, senin farketmediğini ben farkedecektik, karanlıklarımızın içine birer inatçı mum olacaktık. Yaralarımızın üzerine büyülü şifalar sunacaktık. Kimler gelirse gelsin, kimler giderse gitsin, biz yine yanyana olacaktık. Hayatın hiç bir sürprizi aramıza giremeyecekti. Birlikte çoğalıp, birlikte yaşlanacaktık…


Biz, bu güzelliklerden, bu anlamlardan vazgeçtik. Daha güzelini, daha anlamlısını yaşamayı seçtik. Daha doğrusu kendimizi birbirimİzin yüreklerinde bulduk…






Yalnızlık paylasılır, İki yalnız birbirinin yalnızlığına dokunmadan aylarca aynı evde yaşayabilir ama sevgililerse en azından birisi yalnız değildir.
O zaman yalnızlık paylaşılamaz. Tam tersine yalnız olmayana tarifsiz acılar yaşatır. Sevdiğinin yalnIzlIğı onu yakıp kavurur. Yalnız olmayan, yalnız olanın derinine inip, elini tutup birlikte su yüzüne çıkmak ister. Aslında bu büyük bir risktir. Çünkü yalnIz olanda daha o derinliğine inmemiştir. Çözmenİn cazibesi ve mükemmelliği kadar çıkan sonucun acıtıcılığıda vardır. Yalnızken, tek başınayken karar verip atlayamadığın bilinmezliğine, yüreğini acıtanlara, seni eksİk bırakanlara ve öylece yaşarken günün birinde birisi çıkagelİr ve birlİkte atlayalım der ve o anda yalnızlık daha da güzelleşebİlir…






Sevdin mi, gerçekten sevdin mi bütün kapıların açılır. Alışık olmadığın için ceryanda kalırsın, her tarafın tutulur. Yalnızlığa alıştIn mı ondan ayrılmak zor olur. Senin için kocaman olan adımlar, karşı taraf için farkedilmez olur. O zaten o adımları koşarak geçmiş, aşka sarılmış, tek vücut olmuş, hayatın sonunu bile görmüştür. Onun için aceleci olur, yarın ölecekmiş gibi yaşamak ister ve her seferinde yalnızlık duvarına çarparak yürek üstü yere düşer. Eğer inatçıysa her iki taraf içinde yorucu günler bitmek bilmez. İnatçı değilse her iki tarafda fazla yorulmaz, benden bu kadar, senin duvarlarIna çarpmaktan salak oldum, hiç bir kelimem gerçek anlamıyla kulağına ulaşamıyor senin savunmalarına çarpıyor, hiç bir sözüm gerçek anlamıyla sana ulaşamıyor senin biriktirdiklerine çarpıyor, ne kendimi sana ne de seni sana anlatamıyorum, hatta tam tersini düşünmeni yaşatıyorum. Her sözüm eleştiri, her kelimem ağzına sıçmak oluyor. Aslında ben ve sen bu dünyadaki nadir iyi insanlardan ikisiyiz. Dost olsaydık ömürler boyu bir sevgiliye bile ihtiyaç hissetmeden hayatın güzelliklerini paylaşabilirdik. Birbirimize yeterdik. Ama sevgili olduk, hayatın tam ortasına iki yürek düştük. Artık yerden kalkıp mutluluğumuzla koşmak hakkımız ama yalnızlığını yarıp derinine dokunamıyorum. Ne seni ne de beni bir saniye bile yormak istemiyor ve göz yaşlarıma aldırmadan gidiyorum…





Niçin en çok sevdiğimizi en çok acıtırız ? Niçin en sevdiğimiz bizi en çok anlamaz ? Niçin en çok sevdiğimize bir gram sabrımız yoktur ? Sıradanlara yıllar boyu katlanırken niçin en çok sevdiğimizin bir anlık yanlışı dünyalarımızı karartır ? Soru işaretlerinin sonu yok. Adı üzerinde,
en çok sevdiğin, en çok gördüğün, en çok hissettiğin, en çok özlediğin, en çok sarıldığın, en çok birlikte ölmek istediğin… Bir insan bir insandan başkasını göremeyecek kadar o insan olduysa, artık bütün dünyanın güzellikleri, iyilikleri, mutlulukları, acıları, suçlarıda onun olur. Sağlıklı bir bakış mıdır ? Aşk, bir diyet değildir, sonuna kadar birbİrini yiyip kilo almamaktır…





Bütün harflerim biraraya geldiğinde adını yazıyor, bütün kelimelerim adının üzerine yemin ediyor, bütün cümlelerim adın kadar ediyor, bütün noktaların gizinde, üzerinde, içinde adın yazıyor, bütün nokta noktalar sadece adın yazınca doluyor, bütün üç nokta yanyanaların sonsuzluğu sana kadar gidiyor, bir de benİ düşün…





Beni her anlamadığında benden bir nefes çekiyorsun, bir sigara gibi yanıyorum, yüreğim külleniyor, yere doğru uzanıyor, toprağa bile düşemeden dağılıyor. YalnızlığInın alışkanlığıyla benimle yaşadığında
kül tablasına bastırılan, senin kıvrıldığın boynum kırılıyor…




Seni Seviyorum…



20.09.2013

Hiç yorum yok: