1 Aralık 2014 Pazartesi

Eskici

 
















ksb


Ben de bir eskiyim. Binlerce insana dokunduğum için, dokunmakla kalmayıp onlarla eskidiğim için eskiyim. Bir insanı dokunmadan anlayamayacak, tanıyamayacak, hayatıma alamayacak kadar eskiyim. Yeni dokunuşların tadını ki dürtmekten bahsetmiyorum alamadığım için eskiyim. Küçükken misketlerimin en güzelini kafalık yapıp bir sevgilinin elini tutar gibi avucumun içinde uyuduğum için eskiyim. Bir arkadaşım kafalığımı beğenip gerçekten çok isterse birlikte uyuduğum sevgilimden vazgeçerek dostumu mutlu edecek kadar eskiyim. Damarlarımızda dolaşan kanı birbirimize karıştıracak kadar eskiyim. Saklambaçta kurt olup sevdiğimi bile bilmeyen sevdiğimi kurtaracak kadar eskiyim. Sokağa atılmış “anne beş dakka daha” harflerini toplayacak kadar eskiyim. Bütün yenilikleri en önce yakalayıp, hatta yenilikler icat edecek kadar eskiyim. Sosyal medyanın göbeğine düşüp, ne varsa adımla lakabıma açıp, doğum tarihimi ekleyip, orada da kahkahamı atıp, osuruğumun kokusunu duyurmayıp, yine de dokunmaktan vazgeçmeyecek kadar eskiyim. Bir sevgilinin elinin sıcaklığını photoshoplu yangından daha çok hissedecek kadar eskiyim. Tanımadığım insanların binlerce likesindense sevdiğimin gözyaşlarına dokunmaktan bile mutlu olacak kadar eskiyim. Dokunmadan yaşayamayacak kadar eskiyim…




Kimseye dokunmadım ama hep orgazm oldum hazzında dolaştıran kim ?





Eski olduğum için eskiciyim. Eski yazımda “Eskici olup, eskiler bile alamıyoruz. Kimse kendini kullanmayıp başkalarını kullandığı için eskimiyor ve biz eskiciler iflas ediyoruz. Şiirlerimiz boğazımıza düğümleniyor, satırlarımız sinameki olup sifona karışıyor, paragraflarımız hayata sığmıyor ve biz bir like bile alamadan iflas ediyoruz, yüreğimizi yediemin e bırakıp arafımıza giriyoruz…” yazdığım için eskiyim. Yaşayarak, dokunarak eskimişlerin kokusunu severim. Başkalarının özlü sözlerini paylaşarak öz olanların yerine kendi devrik cümlelerini sokağa atar gibi hayata bırakanları severim. Belki diğerinde bilgelik vardır ama devrik de hiç olmazsa kendi kokusu vardır diye severim. Eskiciyim. Hem de iflas etmiş bir eskiciyim. Onun için sürekli yürürüm. Eski adımlarımın üzerine bugün ki daha ağır adımlarımla basa basa aynı deniz kıyısına ulaşıp bugün ki aynı manzaranın ilk defa gördüğüm derinliğinde oturmayı severim. Yine de gidip en yeniyi sevene aşık olurum. En yeniyi sevse bile onca yaşanmışlığının kokusuna dokunduğum için aşık olur, hayat yaparım. Yani yeniyi sevmeyen bir iflas etmiş eskici değilim…




Dün doğduk, yarın öleceğiz, bugün yaşayacağız…




Eskiciyim. Dinlemeyi severim. Gözlerinin içine bakarak dinlemeyi severim. Dertlerini dinlemeyi severim, çözüm olabilirsem daha da çok severim. Çözüm olamasam bile, içinde kalıp çürüyeceğine en azından kustu diye sevinirim. Bir insanı karşında görmek önemlidir. Gözlerinin derinine bakabilmek, dokunmaktır. Yaşadıklarının gözlerinin rengine yansıyıp, senden o rengi görmeni umutla bekleyip, gördüğünü fark ettiği anda yaşadıklarının sağanağında ıslanmayı severim. Hayatta bir gram değerim varsa sağanakta ıslanmaktan korkmamamdandır. Hepsini dinlerim. Sadece son cümlesine cevap vermem, hayatına cevap veririm. İnsanları dinlemeyi severim. Aşkımda olsa sokağın küfünde oturan şarapçı da olsa dinlerim. Her bedenin bir ruhu vardır ve hiç kimse bedeni kadar değildir. Her yaşanmışlığın her bedene bıraktığı bir çizgisi vardır. Kiminin anlının ortasındadır, kiminin ruhunun kendi bile unuttuğu en derinindedir. Başkalarının en derinindeki çizgileri silebilmek için çok vurgun yedim. Kendimi kendi kucağıma alıp, suni teneffüs yapıp çok geri döndürdüm. Acıları, dertleri paylaşarak büyüdüm, kendime yürüdüm. İflas etmiş bir eskici olduğum için yürünmeyecek yüreklere kadar yürüdüm. Almadım, verdim, hep yenildim. Hep aynı yerde durdum, geldiler, gözyaşlarını içime akıttılar, yüreğime burunlarını sildiler, kendilerine geldiler, gittiler. Hiç bir zaman güneş ışığında görünmedim, acı rengi karanlıklarda çok nettim. Bunun için iflas etmiş bir eskiciyim ama yeniyi de sevmeyen bir eskici değilim. Aşık olduğum en yeniyi, en popüleri sever, ben de onun ruhunun derinindeki çizgilerinin anlamını severim, onu o yapan acı, keyifli yaşanmışlıklarının bütününü severim. Onun anlamı benim için hayattır, nefestir, bir gülüşüne kendimden vazgeçmektir…




Dün doğduk, yarın öleceğiz, bugün yaşayacağız…




Eskiciyim. Okunmayan şiirler yazan ozanım. Ama arkadaşlarım şiirlerimi ben yazdım diyerek sosyal medyanın sırlarla dolu ve aleni olan dokunmadan tanışma yerlerinde paylaşarak çok dokunmuşlardır. Kendi yazdığım şiirler kendi sevdiklerime dokunamazken, görmediğim, tanımadıklarıma, tanıdıklarımın dokunmasını sağlaması da enteresandır. Bunun için eskiciyim. Gördüğüne, dokunduğuna inanmayıp, görmediğine, dokunmadığına inanıp, ondan kendi kendine iyi insan, sair, yakışıklı, güzel, değerli yaratıp, onun için başka şehire gidecek, bir gece oturup içki içeçek, kendi gibi kendini tanımayan ve başkasını ortaya koyana dokunacak kadar yüreğinin dibini göremeyenler de daha enteresandır. Bunun için eskiciyim. Bir insanın hayat kokusunu duymadan dokunamayacak kadar eskiciyim. Şu anda, ulan oğlum adın verenay a çıkmış, sen mi kimseye dokunmadın diye söylenenler vardır. Eskiden, Efsunumdan önce, tabi ki dokundum. Ama en azından bir bar da gördüm. Kendinden bile sakladığı mimiklerini gördüm ve onlardan bir tarif çıkardım. Yanıma denk gelince de ben olan cümlelerimi paylaştım, o gece için sohbetimizden keyif aldım ve dokunup öyle verenay oldum.
Bunun için iflas etmiş bir eskiciyim. Sadece aşkıma dokununca hisseden, yaşadığımı anlayan bir eskiciyim.





Dün doğduk, yarın öleceğiz, bugün yaşayacağız…




Eskiciyim. İflas etmiş bir eskiciyim. Yürüyerek yaşarım. Bugün attığım bütün adımlar aşkıma kadar gidiyor. Yürüdüğüm bütün sokaklar aşkıma açılıyor. Vardığım bütün dalgalar aşkımın kıyısına vuruyor. Aldığım bütün nefeslerde içime aşkım doluyor. Ben artık ben değilim, senim, bizim, birim, severim. Efsuncuyum. Aşık olmuş Efsuncuyum…




01.12.2014

Hiç yorum yok: