ksb
Ben de bir
eskiyim. Binlerce insana dokunduğum için, dokunmakla kalmayıp onlarla eskidiğim
için eskiyim. Bir insanı dokunmadan anlayamayacak, tanıyamayacak, hayatıma
alamayacak kadar eskiyim. Yeni dokunuşların tadını ki dürtmekten bahsetmiyorum
alamadığım için eskiyim. Küçükken misketlerimin en güzelini kafalık yapıp bir
sevgilinin elini tutar gibi avucumun içinde uyuduğum için eskiyim. Bir
arkadaşım kafalığımı beğenip gerçekten çok isterse birlikte uyuduğum
sevgilimden vazgeçerek dostumu mutlu edecek kadar eskiyim. Damarlarımızda
dolaşan kanı birbirimize karıştıracak kadar eskiyim. Saklambaçta kurt olup
sevdiğimi bile bilmeyen sevdiğimi kurtaracak kadar eskiyim. Sokağa atılmış
“anne beş dakka daha” harflerini toplayacak kadar eskiyim. Bütün yenilikleri en
önce yakalayıp, hatta yenilikler icat edecek kadar eskiyim. Sosyal medyanın
göbeğine düşüp, ne varsa adımla lakabıma açıp, doğum tarihimi ekleyip, orada da
kahkahamı atıp, osuruğumun kokusunu duyurmayıp, yine de dokunmaktan
vazgeçmeyecek kadar eskiyim. Bir sevgilinin elinin sıcaklığını photoshoplu
yangından daha çok hissedecek kadar eskiyim. Tanımadığım insanların binlerce
likesindense sevdiğimin gözyaşlarına dokunmaktan bile mutlu olacak kadar
eskiyim. Dokunmadan yaşayamayacak kadar eskiyim…
Kimseye
dokunmadım ama hep orgazm oldum hazzında dolaştıran kim ?
Eski olduğum
için eskiciyim. Eski yazımda “Eskici olup, eskiler bile alamıyoruz. Kimse
kendini kullanmayıp başkalarını kullandığı için eskimiyor ve biz eskiciler
iflas ediyoruz. Şiirlerimiz boğazımıza düğümleniyor, satırlarımız sinameki olup
sifona karışıyor, paragraflarımız hayata sığmıyor ve biz bir like bile alamadan
iflas ediyoruz, yüreğimizi yediemin e bırakıp arafımıza giriyoruz…” yazdığım
için eskiyim. Yaşayarak, dokunarak eskimişlerin kokusunu severim. Başkalarının
özlü sözlerini paylaşarak öz olanların yerine kendi devrik cümlelerini sokağa
atar gibi hayata bırakanları severim. Belki diğerinde bilgelik vardır ama
devrik de hiç olmazsa kendi kokusu vardır diye severim. Eskiciyim. Hem de iflas
etmiş bir eskiciyim. Onun için sürekli yürürüm. Eski adımlarımın üzerine bugün
ki daha ağır adımlarımla basa basa aynı deniz kıyısına ulaşıp bugün ki aynı
manzaranın ilk defa gördüğüm derinliğinde oturmayı severim. Yine de gidip en
yeniyi sevene aşık olurum. En yeniyi sevse bile onca yaşanmışlığının kokusuna
dokunduğum için aşık olur, hayat yaparım. Yani yeniyi sevmeyen bir iflas etmiş
eskici değilim…
Dün doğduk, yarın öleceğiz, bugün yaşayacağız…
Eskiciyim.
Dinlemeyi severim. Gözlerinin içine bakarak dinlemeyi severim. Dertlerini
dinlemeyi severim, çözüm olabilirsem daha da çok severim. Çözüm olamasam bile,
içinde kalıp çürüyeceğine en azından kustu diye sevinirim. Bir insanı karşında
görmek önemlidir. Gözlerinin derinine bakabilmek, dokunmaktır. Yaşadıklarının
gözlerinin rengine yansıyıp, senden o rengi görmeni umutla bekleyip, gördüğünü
fark ettiği anda yaşadıklarının sağanağında ıslanmayı severim. Hayatta bir gram
değerim varsa sağanakta ıslanmaktan korkmamamdandır. Hepsini dinlerim. Sadece
son cümlesine cevap vermem, hayatına cevap veririm. İnsanları dinlemeyi
severim. Aşkımda olsa sokağın küfünde oturan şarapçı da olsa dinlerim. Her
bedenin bir ruhu vardır ve hiç kimse bedeni kadar değildir. Her yaşanmışlığın
her bedene bıraktığı bir çizgisi vardır. Kiminin anlının ortasındadır, kiminin
ruhunun kendi bile unuttuğu en derinindedir. Başkalarının en derinindeki
çizgileri silebilmek için çok vurgun yedim. Kendimi kendi kucağıma alıp, suni
teneffüs yapıp çok geri döndürdüm. Acıları, dertleri paylaşarak büyüdüm,
kendime yürüdüm. İflas etmiş bir eskici olduğum için yürünmeyecek yüreklere
kadar yürüdüm. Almadım, verdim, hep yenildim. Hep aynı yerde durdum, geldiler,
gözyaşlarını içime akıttılar, yüreğime burunlarını sildiler, kendilerine
geldiler, gittiler. Hiç bir zaman güneş ışığında görünmedim, acı rengi karanlıklarda
çok nettim. Bunun için iflas etmiş bir eskiciyim ama yeniyi de sevmeyen bir
eskici değilim. Aşık olduğum en yeniyi, en popüleri sever, ben de onun ruhunun
derinindeki çizgilerinin anlamını severim, onu o yapan acı, keyifli
yaşanmışlıklarının bütününü severim. Onun anlamı benim için hayattır, nefestir,
bir gülüşüne kendimden vazgeçmektir…
Dün doğduk,
yarın öleceğiz, bugün yaşayacağız…
Eskiciyim.
Okunmayan şiirler yazan ozanım. Ama arkadaşlarım şiirlerimi ben yazdım diyerek
sosyal medyanın sırlarla dolu ve aleni olan dokunmadan tanışma yerlerinde
paylaşarak çok dokunmuşlardır. Kendi yazdığım şiirler kendi sevdiklerime
dokunamazken, görmediğim, tanımadıklarıma, tanıdıklarımın dokunmasını sağlaması
da enteresandır. Bunun için eskiciyim. Gördüğüne, dokunduğuna inanmayıp,
görmediğine, dokunmadığına inanıp, ondan kendi kendine iyi insan, sair,
yakışıklı, güzel, değerli yaratıp, onun için başka şehire gidecek, bir gece
oturup içki içeçek, kendi gibi kendini tanımayan ve başkasını ortaya koyana
dokunacak kadar yüreğinin dibini göremeyenler de daha enteresandır. Bunun için
eskiciyim. Bir insanın hayat kokusunu duymadan dokunamayacak kadar eskiciyim.
Şu anda, ulan oğlum adın verenay a çıkmış, sen mi kimseye dokunmadın diye
söylenenler vardır. Eskiden, Efsunumdan önce, tabi ki dokundum. Ama en azından
bir bar da gördüm. Kendinden bile sakladığı mimiklerini gördüm ve onlardan bir
tarif çıkardım. Yanıma denk gelince de ben olan cümlelerimi paylaştım, o gece
için sohbetimizden keyif aldım ve dokunup öyle verenay oldum.
Bunun için iflas
etmiş bir eskiciyim. Sadece aşkıma dokununca hisseden, yaşadığımı anlayan bir
eskiciyim.
Dün doğduk,
yarın öleceğiz, bugün yaşayacağız…
Eskiciyim. İflas
etmiş bir eskiciyim. Yürüyerek yaşarım. Bugün attığım bütün adımlar aşkıma
kadar gidiyor. Yürüdüğüm bütün sokaklar aşkıma açılıyor. Vardığım bütün
dalgalar aşkımın kıyısına vuruyor. Aldığım bütün nefeslerde içime aşkım
doluyor. Ben artık ben değilim, senim, bizim, birim, severim. Efsuncuyum. Aşık
olmuş Efsuncuyum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder